Haşmet Ateşer/
‘Early xx ‘ diye bir kalıp var İngilizce’de, kullanımı epey yaygın, mesela dönem ifade ederken yıl grubunun içinde, o dönemin başı diye anlatacağımız zamanları betimlerken kullanılıyor. Early 90’s dedin mi mesela, 90’ların tam başı, yeni çıkılmış 89’dan, 91-92-93, taze daha, o zamanları işaret ediyor. Konunun kalıbın kendisiyle pek alakası yok ama olsun hoşuma giden şeylerden bahsetmeyi severim.
Ben yaşım itibariyle early 90’s denilen zamanda dünyaya ebeveynlerimin hobi projesi olarak gelmişim. Sürecimin sonra ki gelişimini atlayıp, bu yaş grubu erkeklerinin bazılarının üzerinde olan genel bir etkiden bahsetme istiyorum. Issız adam efekti denilen bu nane, bahsettiğim kuşağın, gereken özelliklerini sağlayan tüm modellerine sirayet etmiştir (kendim dahil). Mesela 16-22 yaş aralığında adam akıllı aşık olup, o kişiyle birlikte olamamak konunun önemli kriterlerinden biri. O yaşlarda neyin, kimin adam akıllı aşkı der gibi olursanız diye söyleyeyim, bunu aşkın anlamını düşürmek için söylemiyorum, hissi karşılayan en yakın kelime olduğu için seçtim. O dönemler böyle çamura bulanmış, debelenilen, ah vah çektiren ergen ilişkisi yerine, gücün karanlık tarafında yer alıp, flat monitörünüz karşısında meşrebinize uygun damar şarkılardan birini açıp (duruma göre bu Anathema da olabilir, Teoman ya da Müslüm baba da) deli gibi sevdiğinizi, unutamayacağınızı düşündüğünüz ve birlikte olamadığınız hatun kişinin bir fotoğrafına karşı sigaranızı yakmışsanız, bağlanma sorunu olan, melankolik erkekliğe giriş 101 sınavından geçer puan aldınız.
Eğer durumu hemen kabullenmeyip, lise bitti, üniversitede kızlar teklif ediyormuş, dur şu sınava kasayım, kapağı kampüse atayım diyip son umutla üniversitede kendinizi bağlayıcı ilişkiye bıraktıysanız, tebrikler köprüden önceki son çıkıştan kaçmayı başardınız. Bu sapaktan sonrası sarpa sarıyor. En cıvıl zamanlarınızda melankoliye düştünüz, meret inceden kanınıza girdi artık ama duyguyu tam adresleyemiyorsunuz, çünkü yaş itibariyle dağarcık daha gelişmemiş, paçadan tutuyor, daha yakaya yapışmamış dram, bir silkilinse düşecek belki, tam o sırada arka fonda müzik başlıyor, Ayla Dikmen şarkıya giriyor, inceden nüfuz ediyor bünyeye, melankoli paçadan tırmanıyor.
Sevilirken bilmedin mi?
Ben söylerken gülmedin mi?
Falımizda hasret var,
ayrilik var demedim mi?
Issız adam filmi, ruhumuza dokunan 70’ler müzikleri ve retro efektiyle hayatımıza giriş yaptı. Bir Çağan Irmak filmi olarak dramın her tonuna sahipti. İtlik-puştluk yapacağı her halinden belli olan Alper karakteri, kurumsal hayattan sıkılıp kendi butik işletmemi açacağım mottosuyla yola çıkan naif Ada kızımızı son hız kovalıyor, kendine aşık edene kadar türlü numaralar yapıyor, sonrasında baş gösteren bağlanma sendromu sebebiyle Ada’yı oldukça boktan şekilde terk ediyordu. Yıllar içinde Ada biyolojik saati sebebiyle, unutamadığı aşkından vazgeçip çoluk çocuk yapıyor, Alper ise piç amca edalarıyla yakın çevresindeki insanların çocuklarına salça olup, babalık duygularını tatmin etmeye çalışıyordu. Film yıllar sonra gerçekleşen son karşılaşma ve sarılma sahnesiyle duygusal mastürbasyon da zirve yapıp, tüm karakterlerin mutsuzluğunu yüzümüze vurarak kapanıyordu.
Yukarıda anlattığım modellemeyi hatırlayalım, daha ergen yaşlarında aşık olmuş ama birlikte olamamış , henüz hiçbir fikri olmayan hayatın, sillesini yediğini düşünen, arabeske göz kırpan genç dimağlar, kadın-erkek dinamiği hakkında fikirsizlerdir. Bu duygularla ıssız adamı izleyen kitle ile 70’li yılların karate filmi izleyen kitlesinin kesiştiği ortak bir küme var. Babamın anlattığı kadarıyla o dönemler bu karate filmleri epey meşhur, çok yoğun ilgi görüyor. Filmlerin sonundaysa apayrı bir cümbüş kopuyor, filmde gördüklerinden etkilenen gençlerimiz sinemanın çıkışında gördükleri bilumum aksiyon sahnesini, uçan tekmeler eşliğinde canlandırmaya çalışıyor, kendilerini karakterler yerine koyuyorlarmış. İşte Issız adam sendromu da tam olarak böyle tesir etti. 90’lar tevellütlü, etkiye açık, genç dimağlar, Issız Adam sonrası, filmin etkisiyle yalnızlıklarını evirdiler. Kadınlara başlarda çok ilgili, sevgili yaklaşıp, pandoranın kutusu açılıp, gizemin kaybolduğu an koşarak uzaklaştılar, kadınlar haklı olarak ne oluyoruz dediler ama çok geçti, Ada ben ayrılmak istiyorum repliği binlerce farklı kadına, özneler değişerek söylendi. Beraber geçirilen gecelerin sabahlarında kahvaltı yapmadan kaçmalar başladı, sonra ben başkasının yanında uyuyamazcılık huy edinildi. Hissizlik kuşanıldı, umarsızlık kitapların ilk sayfasında yer edindi kendine. Böyle başladı ıssız adamcılık, nasıl evrildiği, nereye bağlandığıysa başka bir sefere umarım.
@hasmetateser