Bildiğim kapıları açıp bilmediğim evlere giriyorum
Hayır Alice harikalar diyarına da düşmüyorum
Bazı merdivenleri soluk soluğa çıkıyorum
Oysa ancak bodrum katlara varabiliyorum.
Uyarıcı ve uyuşturucuları
İtina ile karıştırıp
Bir miktar alkol eşliğinde
Umudun var olduğuna inandığım keşiflere dalıyorum
Çıktığım yeni diyar seferlerinden
Bölük pörçük ruh halleriyle dönüyorum.
Sayıklamalar eksik olmuyor
Bazen uyanıkken
Aynada gördüğüm benim
Temsil ettiği, parçası olduğu, ucundan tuttuğu her ne varsa
Ona karşı bir haykırış;
Tanrım, tanrım, tanrım
İflâh, iflâh, iflâh
Bir takım pagan dinleri
Eskilere saygı
Kaliteli müziğe özlem
Ejderhalı rüyalar
Birbirlerini vuran insanlar
Tavandan sarkan leş gibi cümleler.
İki yüzlülük elbette
Acını, umumi yerlerde paylaşmalısın diye dayatan toplumun
Ceset gibi kokan
Yozlaşmış elleriyle
Tuttuğu ne varsa çürüttüğü bir yerde
Bastığın yerden kan fışkıran
Fışkıran kan ile onur duyulan bir dünya.
Ben kan ile taçlanan onura hiç inanmadım
Herkesin bir şeyin ‘perver’i olmak için
Birbirini ezdiği günlerde yaşayıp
Sessizce öldüm.
*Oğlunu Yiyen Satürn” – Francisco de GOYA