Şarabın gizeminin içerisinde renginin dahli var mıdır acaba. Cennette bile ırmaklardan akacak olması onun ne kadar değerli olduğunu göstermez mi zaten. Her ne kadar beyaz ya da rose renklerini barındırsa da içerisinde, şarap denince aklıma, lal rengi gelir. Bu öyle bir renktir ki kadehten yudumunu almadan insanı içerisine çeker, kadehte bıraktığı izler ile geçmişe götürür bir anda insanı.
Şarap için; Göze, dile ve buruna hitap eder derler ki, anlayanlar için çok doğru bir benzetmedir.
On dört yaşımda aslan sütü ile teşviki mesaimiz başlamıştı. Zaman içerisinde ilişkimizi, sohbetimizi, masa adabını kendisi ile devam ettiriyoruz. Şaraptan ilk yudumu ne zaman aldım hatırlamıyorum ancak şarap içmeyi ne zaman öğrendim benliğimden hiç kaybolmadı.
İki binli yılların başında Metrocity’de K-zon diye bir bistro/restoran açılmıştı. Restoranın müdürü birkaç gidişimizden sonra; “Madem şarap içmek istiyorsunuz, o zaman üzümlerden başlamanız gerek.” diyerek bize Kavaklıdere’nin kataloğunu vermişti. Üzümlerin yetiştiği coğrafyalar ve tatları, hangi yemekle; hangi şarap, kaç derecede olması gerekir, hangi şaraba göre hangi kadeh ile servis yapılırı okuyarak başladık öğrenciliğe.
Daha sonra servisin nasıl yapılması gerektiğini anlattı. “ Masanıza şarap servisi yapılıyorsa, garson etiketi öncelikle size göstermelidir ki sipariş verdiğiniz şişenin geldiğinden emin olun. Mantar çıktıktan sonra mantarın altını kontrol edin. Hava almış mı? Masada misafirleriniz varsa, tadımı yapmasını istediğiniz misafire yaptırabilirsiniz. Ancak doğrusu siparişi verenin tadım yapmasıdır. Aynı şekilde masada özel bir bayan varsa ona da tadım yaptırabilirsiniz ancak bu centilmen olduğunu değil görgüsüz olduğunu gösterir. Kadehe koymadan önce şarabın hava almasına fırsat verin, karafda ve soğutarak servis yapın. Her şarap oda sıcaklığında içilir diye bilinir ancak şişelerin üzerinde belirtilen dereceler genellikle 16-18 derece arasındadır. Bu nedenle içmeden önce bir müddet beklemekte fayda vardır. Sıra kadehe geldi. Kadehi tam ortasından tutmayacaksın. Nasıl ki bir kadının belini onu incitmeden tutmaya özen gösteriyorsun, kadehi de aynı şekilde tutmanız gerek. Kadehe konduktan sonra kadehi birkaç saniye etrafında döndürün. Döndürün ki öncelikle aromayı burnunuzda hissedin. Tad almaya önce kokularla başlayın. “Yani burnunuza hitap etsin.” Daha sonra kadehin üzerindeki damarları ve onların kadehten süzülüşünü izleyin. “Yani gözünüz hitap etsin.” Son olarak tadım. Üzüm suyu ya da zemzem içer gibi kana kana değil, yudum yudum tadına bakın. Önce damağınızın üzeri, sonra dilinizin yanları ve dilinizin altında tadını hissedin. Dilinizde bu tadı hissettikten sonra boğazınızdan ve gırtlağınızdan gelecek uyaranları dinleyin. “Mayhoş, tatlı, keskin, baharatlı…” “Yani dilinize hitap etsin.” O zaman şarabın içerisindeki üzümün tadını, içerisine tad vermek için konulan meyveyi, kullanılan fıçının çeşidini alacaksınız.”…..
Bu eşsiz bilgiler için Yıldıray Reisli’ ye teşekkürler.
Sonrasını masada size eşlik eden kişi ile yapılan sohbeti belirler. Şarap tüm alkollerin verdiği “özgüven” den farklı bir şekilde, tüm uyaranlar ile birlikte yanında olma ayrıcalığına sahip olduğunuz kadın ile birlikte yudum yudum sohbet etmeyi sağlar size. Her yudumda onun teninin kokusunu da içinize çeker gibi olursunuz. “Yani kalbinize de hitap eder.”
Tadı, kokusu, görseli bu kadar cezbeden içkinin belki de en güzel özelliği yıllandıkça değerlenmesidir. Boş beleş yaş almayı kaldırmaz ama. Kendine özgü bir ortamda, kendi istediği şekilde beklerseniz, yıllar sonra damağınızda alacağınız rayihanın tadına değer biçemezsiniz. O yüzden şarap gibi yıllanmış aşklar en çok imrendiğimiz aşklar değil midir? Yıllar geçtikten sonra, halen el ele, göz göze, dudak dudağa aynı yolda yürüyen insanlara bakıp “Acaba?” demeyen var mıdır?
Son olarak; Şarap kadını anlatır. Herkes içer ama ona değer vermeden içenlerin ağzında şıradan ya da sirkeden başka bir tat bırakmaz. Nasıl içerseniz için, keyfine vararak ve yudum yudum için.
Afiyetle..
