Yazar: 12:40 Genel Kafalar

Ask Kimyasal Bir Tepkimedir

Aşk kimyasal bir tepkimedir. Tıpkı deney tüpünün içine Alkol, Sülfürik asit, Potasyum permanganat eklediğinizde kıvılcımların çıkması nasıl bekleniyorsa, iki cinsin bir araya geldiğinde de aralarında kıvılcımların çıkması beklenecek bir reaksiyondur Ancak bu tepkimede kime, neden, nasıl olacağına, sizin seçimleriniz, hayata bakışınız, istekleriniz neden olacaktır.

Toplum normlarının sizden beklediği benzer hikâyelere, karakterlere, geçmişe ve denk maddi varlıklara haiz olmanızdır. Karakterlerden birisi diğerinden farklıysa toplum, reaksiyon göstermeye başlar. Burada sizin duruşunuz devreye girecektir. Tıpkı Mecnuna ,”Neden Leylayı seviyorsun, güzel bir kız da değil” dediklerinde, Mecnun’un “Siz onu benim gözümden görmüyorsunuz ki.” demesi gibidir aşkın kişilere gösterdiği yüzü.

Âşık olduğunuz her insan da sizi kollarını açarak beklemeyebilir. Onunda yaptığı seçimler, kendi beğendikleri ya da istekleri vardır ve olacaktır da tıpkı “Sen elmayı seviyorsun diye onun da seni sevmesi şart mı.” diyen şair gibi

Gökyüzü yasalarına göre 2 nesne çarpıştığında, her zaman karşılıklı hasar oluşur. Bu hasarın kişilerde bırakacağı arazları zaman içerisinde anlayacak, eksik yanınızı daha sonra karşınıza çıkacak kişilere göstermekten imtina edeceksinizdir.

Vücudunuzdaki tepkime eğer sülfürik asidi içme meraklısı değilseniz, kullandığınız alkol miktarına göre değişecektir Aldığınız her kadeh ile birlikte onu unutmaya çalışacak, ama her yeni kadehte daha fazla rakı şişesinde balık olacaksınız.

Ve bir an gelecek artık kimyanız bozulmuş, elinizde sadece tepkimeler kalmış halde bulacaksınız kendinizi. Sadece cinsel duygular labirentinde kaybolmuş halde ilerlemeye çalışıyorsunuzdur.

Artık elinizde aşkın bittiği, sevişmelerin zevk vermediği, çözeltinin deney tüpünde yanmış halde kaldığı, ve hiç bir zaman gercek askı bulamadığınız bir anda Maria Puder’in sözleri ile baş başa kalırsınız…

“Bir iskemle çekerek karşısına oturdum. Ellerini yakaladım. En kıymetli hazinesini, hayatının sebebini kaybetmek üzere olan bir insan gibi, sesim heyecandan titreyerek: “Maria” dedim. “Maria! Benim Kürk Mantolu Madonnam! Birdenbire ne oldu? Sana ne yaptım? Hiçbir şey istemeyeceğimi vaat etmiştim. Sözümü tutmadım mı? Birbirimize her zamandan ziyade yakın olmamız lazım gelen bu anda neler söylüyorsun?” Başım sallayarak: “Hayır dostum, hayır!” dedi, “Birbirimize her zamandan ziyade uzağız! Çünkü artık bir ümidim yok. Bu sondu… Bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. Belki bu noksandı, diye düşündüm. Ama değil… İçimde hep o boşluk var… Daha da büyümüş olarak… Ne yapalım? Kabahat sende değil… Sana âşık değilim. Halbuki dünyada sana âşık olmam icap ettiğini, sana da âşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemeyeceğimi, bütün ümitlerimi terk etmek lazım geleceğini gayet iyi biliyorum… Fakat elimde değil… Demek ki, ben böyleyim… Bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok… Ne kadar isterdim… Başka türlü olmayı ne kadar isterdim… Raif… Benim iyi kalpli dostum… Başka türlü olmayı senin kadar, hatta senden çok istediğime emin ol… Ne yapayım? Ağzımda dün akşamki içkilerin burukluğundan, sırtımda gittikçe artan ağrılardan başka hiçbir şey hissetmiyorum.” Bir müddet sustu. Gözlerini kapadı. Yüzüne tatlı bir yumuşaklık geldi. Çocukluğuna ait bir masal söylermiş kadar tatlı bir sesle: “Dün akşam, hele buraya geldikten sonra, bir an neler ümit etmiştim… Sihirli bir el tarafından tamamen değiştirileceğimi, ruhumda, küçük kız çocukları gibi masum, fakat aynı zamanda bütün hayatımı kavrayacak kadar kuvvetli heyecanlar duyacağımı, bu sabah uykudan, başka bir dünyaya doğar gibi uyanacağımı sanmıştım. Fakat hakikat ne kadar başka… Hava her zamanki gibi kapalı; odam soğuk… Yaramda, her şeye rağmen bana yabancı, bütün yakınlığına rağmen benden ayrı, benden başka bir insan… Adalelerimde yorgunluk ve başımda ağrı…” Tekrar yatağına girerek, arka üstü uzandı. Eliyle gözlerini kapadı ve devam etti: “Demek ki insanlar birbirine ancak muayyen bir hadde kadar yaklaşabiliyorlar ve ondan sonra, daha fazla sokulmak için atılan her adım daha çok uzaklaştırıyor. Seninle aramızdaki yakınlaşmanın bir hududu, bir sonu olmamasını ne kadar isterdim. Beni asıl, bu ümidin boşa çıkması üzüyor… Bundan sonra kendimizi aldatmaya lüzum yok… Artık eskisi gibi apaçık konuşamayız… Bunları ne diye, neyin uğrunda feda ettik? Hiç!.. Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik… Her şey bitti mi? Zannetmem. İkimizin de çocuk olmadığımızı biliyorum. Yalnız bir müddet dinlenmek ve birbirimizden uzak kalmak lazım. Ta birbirimizi tekrar görmek ihtiyacını şiddetle duyuncaya kadar… Haydi artık Raif. Bu an gelince ben seni ararım; belki tekrar dost olur ve bu sefer daha akıllı davranırız. Birbirimizden, verebileceğimizden fazla şeyler beklemeyiz ve istemeyiz… Haydi artık git… O kadar yalnız kalmak istiyorum ki…” Elini gözlerinden çekmişti. Yüzüme adeta yalvararak bakıyordu, kolunu uzattı. Parmaklarının ucundan tuttum ve: “Allahaısmarladık” dedim.”

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close