Farklı gözlerden hayatı görür, farklı yönlerden hayatı değerlendiririz. Her zaman anlatmak istediklerimizi karşı tarafa aksettiremediğimiz gibi, her zaman doğru kararlara da haiz olamayabiliriz. Ne anlatmak istediğimizden ziyade, ne gördüğümüz ve ne anladığımız önemlidir hayatta. Bu nedenle;
Senin Gördüğün,
“Sana çok kırgınım..”
Bu cümlenin içerisinde “Sana, beni kırmana izin verecek kadar yakınıma girme izni verdiğim için kendime kızgınım da” vardır, “Beni bu kadar iyi tanımana rağmen ve beni üzeceğini bildiğin halde bunu neden yapıyorsun da.”
Kalenin kalın duvarlarının ardına gizli hayatımızda, kendi istediğimiz kimselere gösteririz gizli hazinelerimizi, kendi istediğimiz zaman yeriz yasak aşkın meyvesini.
Kime ne? Kendimden başka hesap vereceğim kimsem mi var diyerek…
Ama en beklemediğiniz zamanda, yerde, yapıda mutlaka bir sarmaşık, patlatmıştır kalenin en geçilmez duvarlarının arasından başını ve güneşe dönmüştür yüzünü oradan.
Kalbin hicranlı yollarında da bir ses, bir nefes, bir yudum sevgi kırıntısı sizin çatlaklarınızdan geçerek kalbinizin en gizli yerine ulaşır ve oradaki “Sen” ile hasbıhale başlar.
Kendin ile daha fazla şey paylaştıkça, kalenin duvarlarını azaltmaya başlarsın. Yalın, çıplak ve eldivensiz olarak konuşmaya başlarsın artık karşındaki ile.
An gelir, konuşmalarından bir pasaj karşına çıkar, beklemediğin bir hareket görürsün ve içindeki kendini koruma dürtüsü harekete geçerek yeni duvarlar örer birdenbire,
Belki de “Sende mi Brutus” diyerek, kendine ait dünyanda tekrar yaşamaya çalışarak, üzüntü ve kederli gözlerle “Beni kırmaya hakkın var mı?, Sana verdiğim değer, istediklerinden çok daha fazlasıyken, dünyevi ihtiyaçlardan dem vurarak, bunlar için sevgimizi neden kirletmeye çalışıyorsun” diyerek.
Benim Gördüğüm,
“Ben seni çok sevdim”.”
Senin gül cemalinin ardındaki hayatı, özlemlerini, kederlerini gördükten, kalbinin hicranını ve sevme azmini sevdim. Sende Maria Puder’in kederini, benzer korkularını, benzer heyecanlarını, benzer düşüncelerini gördüm.
Duvarlarını indirdiğinde, gözlerinde gördüğüm ışıltıyı keşke sende görebilsen. Anlattığım hikayelerde, seninle birlikte olma arzumdan ve seni mutlu etmek, seninle mutlu olmak arzumun sadece üç dakikalık bir zevkten ibaret olmadığını anlayabilsen.
Halen, Puder’in söylediği gibi;
“Şimdi aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!” dedi. “Bu eksik sana değil, bana ait… Bende inanmak noksanmış… Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü inanamadığım için, sana âşık olmadığımı zannediyormuşum… Bunu şimdi anlıyorum. Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar… Ama şimdi inanıyorum… Sen beni inandırdın… Seni seviyorum… Deli gibi değil, gayet aklı başında olarak seviyorum… Seni istiyorum… İçimde müthiş bir arzu var… Bir iyi olsam!.. Ne zaman iyi olacağım acaba?..”
Bir cümle kuracağının özlemini taşıyorum. Ruhum ve nefesim kırgın kalbinin ardından gelip, senin iyi olduğun anda yanında olmak arzusunda her daim.
Kendini karanlık dehlizlerde yalnız bırakma.
Ve beni kör kuyularda merdivensiz bırakma..