Hani Cahit Zarifoğlu demiş ya “Ben bu çağdan nefret ettim, etimle kemiğimle nefret ettim.” ! Ölümünün üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen bugünleri anlatabilecek daha iyi bir cümle bilmiyorum. Dünyanın geldiği nokta şaşırtmasa bile kabul edemiyorum. Bu güç savaşını kalbim anlamıyor. Bu kaypaklık, anormali normalleştirme çabası, gücü elinde tutma hırsı, her şeye sahip olma isteği, bu kalpsizlik! Ölümü unutarak yaşadığımız küçük hayatlarımız katliamlarla tanışıyor. Ürperiyorum! Bu buz gibi soğuk ruhlardan, kaybolmuşluktan içim üşüyor artık. Ama öyle avare, öyle boşuna yaşıyoruz ki ders almayı bile bilmiyoruz. Herkes iyi insan olduğunu iddia ederken altını dolduramıyoruz. Olanlara dur diyebilecek gücümüz yok diyip kenara çekiliyoruz ya da en fazla klavye delikanlılığı işte! Kimse değişimin, iyiliğin kendinden başlayacağının farkında değil. Bir hastane bombalandığında ‘ateş içimize düştü’ diyoruz ama birinin hayatına o bombayı bizzat atmaktan çekinmiyoruz. Bir çocuğun gördüğü savaşa -uzaktan- üzülüyoruz ama yanıbaşımızda birinin gözyaşını akıtmaktan beis duymuyoruz. Lafa gelince yılandan korkmuyoruz yalandan korktuğumuz kadar ama söz konusu biz olunca dürüst olacak kadar cesur olamıyoruz. Sonra diyoruz ki savaşlar bitsin! İç savaşımıza, küçücük hayatlarımızdaki küçük savaşlarımıza bir dur demiyoruz!
Daha böyle uzar gider bu isyan, bu serzeniş. Ama lafın özü; ben bu çağdan nefret ettim! Ben; bu insaniyetsizlikten, bu kalpsizlikten, bu fütursuzluktan, bu savaşlardan, bu katliamdan, durmayan gözyaşından, bitmeyen acılardan NEFRET ETTİM!