Yazar: 09:55 Genel Kafalar

Hoca.

Dün 1 dakika 21 saniyelik bir telefon görüşmesinden sonra aklıma düştü. Bu sefer ki Yılmaz ÖZDİL yazılarına benzer oldu. Kısmet

Benim için yılın doktoru ödülünü verdiğiniz için teşekkürler. Ancak ben iyi bir doktor değilim dediğinde koca salondan çıt çıkmıyordu. Ağır ağır konuşmasına devam etti. Ben iyi bir doktor değilim. Zira ben sadece hastayı tedavi edebiliyorum. Ancak benim babam iyi bir doktordu. O hastalığı tedavi ederdi. Onun babası ise daha iyi bir doktordu. Hastalığın ortaya çıkmasını engellerdi. Yıllar önce dinlediğim bu hikâyenin ne kadar doğru yeri kaldı bilmiyorum. Zaman içerisinde, kirlenen tüm renklerin önceliğini beyaz a verdikleri gibi, bu rengi giyenlerde deformasyona öncülük etti. Kerli felli adamların azından bunları dövenler iyi yapıyor laflarını duyduk.

Ancak benim bugün anlatmak istediğim mesleğini layıkıyla yapanlarında olduğunu göstermek. Bizde adettir ölmeden kimseyi alkışlamaz, takdir etmeyiz. Ne varsa toprağın altında, oraya girince muteber olunur birdenbire.

Ben hocayı 15 yıl önce tanıdım. Şarkıdaki gibi sevinçli bir telaşımız da yoktu. Kanser olduğunu düşündüğümüz babam ve ne yapacağını bilmeyen daha önce birçok doktora gitmiş ancak sürekli sükût u hayale uğramış bir aile. Dinledi, dinledi baktı ve parça alacağız dedi. Babam peki dedi. Olmadı tekrar alacağız dedi. Babam gene tamam dedi. Babam iyidir hoştur ama aksi tarafı da az değildir. Bu kadar hasta/hastane/doktor sevmeyen birisini koşulsuz olarak ikna etti. Hastaneye elinde koltuk değnekleri ile geldi. Operasyon iptal demesini, haftaya, sonraki hafta hallederiz demesini beklerken birazdan size haber veririm dedi ve gitti operasyonu yaptı ve parçayı aldı. Sonra testler, kemoterapi, ameliyat ve her şey bitti dediğimiz yerden yeniden başlama süreci.

Bu hikâyeyi yüzüncü kez anlatıyorum belki. Ama bin kez bile olsa ana değer. Bizimkiler ameliyattan sonra kontrole gitmeye başlamışlardı artık. Annem büyük bir sevinçle raporları uzattı. Maşallah her şey çok iyi dedi. Baktım, baktım, baktım. Sonra aşağı indim Hocayı aradım sabah yanıma gel dedi. Bunlar eksik eski raporları getir dedi. Ben şimdi müsait değilim yarım saat sonra gel, yarım saat daha olmamış sen biraz daha dolaş gel dedi. Ben salak gibi soruyorum. Bu adam beni niye oyalıyor diye. Sonra hadi gel senle yemek yiyelim dedi. Üst kata çıktık. Öğlen 13:30 – 14:00 ne içersin dedi. Ben söylemeye fırsat vermeden bi kadeh rakı söyleyeyim sana dedi. Sonra anlatmaya başladı. Bu işin sonuna geldiğimizi, yarınların bizim için parlak olmayacağını büyük bir dikkat ve üzüntü ile anlattı.

Geçenlerde annemin kalp muayenesi için bir özel bir üniversite hastanesine gittik. Doktor dinledi bizi, anlamaya çalışır gözüktü ama o kadar. Belki çok iyi bir mütehassıs ancak hepsi o. İnsan gibi değil robot gibi davranan bir yapıda çalışıyor sadece. Eskiden evlerimize gelen doktorlar vardı. Semtlerin doktorları. Dr Minaslar, Dikran lar. Herkesin bildiği tanıdığı ve güvendiği. O güzel adamlar gitti. Güven kısmı kalmadı sadece para – çokomel seven sistem insanları yerini aldı.

Cenaze’de yanı başımızdaydı. Babamı kaybedeli 8 sene oldu halen yanı başımızda. Dün akşam babamın sene-i devriyesinde aradı. O bir dakika 21 saniyenin 30 saniyesinde konuştu konuşmadı. Ancak konuşmadan, üzüntüsünü, bizleri anladığını ve acımızı paylaştığını o kadar güzel anlattı ki. Sonra aklıma yıllar önce söylediği bir söz geldi. “Hastalarımla dost olmak istemiyorum çünkü onlarla birlikte yaşıyorum bende”. Bunu bilmesine rağmen, elini üzerimizden hiç çekmedi.

Bu güzel adam, dost, abi;  Prof. Dr Kamil KAYNAK. Hocam; Sizi iyi ki ve iyi ki tanıdık. Allah sizi ve sizin gibi işini aşkla yapanları başımızdan eksik etmesin. Ellerinizden öperim…

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close