Geçen akşam gene kafam dumanlı, deli danalar gibi dolaşıyorum sokaklarda. Nişantaşı’nda kedili parkın merdivenlerinden çıkarken sağ bankta evsiz bir adam yanlamış yatıyor, üzerine de yavru bir kedi tünemiş birlikte uyuyorlardı.
Bir yanım geri dön fotoğraflarını çek , paylaş şu yaşadığımız dünyanın anlamsızlığını , diğer yanım bok yeme yürü dedi. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri, yokuş yukarı koşturmaya devam ettim.
Bizim iş yeri E-5 kenarında. Tam karşımızda da otobanın ortasında bir vaha var. Park desen park değil ama hava güneşli olduğunda sandalyeyi kapan koşuyor çimenlere. Ağaç gölgesinde yatıyorlar, dinleniyorlar, içiyorlar kimi zaman da gençler sevişiyor.
Sürekli olarak bir yerlere yetişmeye çalışıyoruz. Sabit bir işte çalışıp evimizi geçindirmeye, kiramızı, faturaları ödemeye ve hafta sonlarımızı satın almaya çalışıyoruz. Neden?
Parkta yatan evsiz gibi olmayalım, üzerimizde bir dam olsun, güzel kıyafetler giyip salına salına dolaşalım etrafta diye mi? Bir ağaç gövdesi altında durup, ruhumuzu dinlendirmeden, havayı içimize doldurmadan yaşamak için mi? Bazen dünyanın bütün yükleri omuzlarımızda hissedip, kendimizi salmak istiyor ama ağlamaktan bile imtina ediyoruz biçare halimize. Kısa tatillerde biriktirdiğimiz anılar benliğimizde, geçen seneki tatilin kredisini ödeyerek hayatlar geçiriyoruz sadece. Kederlerimizi avutmak için birbimizin gözünün içine baka baka yalan dünyadan haberler veriyoruz .
Ömür geçiyor ve biz sadece seyrediyoruz ardımızda kalan hayatı. Bu nedenle evsiz bir adam ve kedinin birlikteliğine bile gıpta ediyorum bazen.
Çok da enseyi karartmandan, eski bir hikâye ile yazıyı bitirelim. Yazıdaki yer-zaman, her anlatımda değişir. Kimi zaman Meksika diye okudum, kimi zaman Avustralya bu seferki İzmir versiyonu.
Hayatı ıskalamadan yaşamak umuduyla;
Balıkçı ve İş Adamı
Bir varmış bir yokmuş, İzmir kıyılarında ufak bir kasabada bir iş adamı sahilde oturuyormuş. Otururken, sahile doğru ufak teknesi ile kürek çeken balıkçının teknesindeki iri balıklara gözü takılmış.
İş adamı etkilenerek sormuş, “Bu kadar balığı tutman ne kadar vakit alıyor?”
Balıkçı cevap vermiş, “Az biraz vaktimi alıyor.”
“O zaman neden daha fazla kalmıyorsun suda?” diye şaşırarak sormuş iş adamı.
Balıkçı “Tüm ailemi beslemek için bu kadarı yeterli” demiş.
“E peki günün geri kalanında ne yapıyorsun?” demiş iş adamı.
Balıkçı şu şekilde cevap vermiş:
” Sabahları erkenden kalkarak balık yakalamaya gidiyorum, ardından eve dönerek çocuklarım ile ilgileniyorum. Öğlen eşim ile kestiriyorum, akşam olunca da arkadaşlarım ile bir şeyler içerek, gece boyunca gitar çalıp şarkılar söylüyoruz”
İş adamı ise balıkçıya bir öneri sunmuş.
“İş geliştirme üzerine doktoram var ve seni daha başarılı bir insan haline getirebilirim. Artık, balık tutmaya daha çok vakit ayırıp gününün büyük kısmını suda geçireceksin. Bu şekilde daha çok balık yakalayıp, daha çok para kazanacak ve daha büyük bir tekne alabileceksin. Daha çok tekne alıp bir şirket kurup ardından da konserve balık dağıtım ağını kuracaksın. İstanbul’da da bir merkez açıp işlerini ve şubelerini oradan yürüteceksin.”
Balıkçı sormuş, “E peki ondan sonra?”
İş adamı kahkaha atarak, “Artık krallar gibi kendi evinde yaşayıp, borsaya girebilir ve daha da zengin olabilirsin.” demiş.
Balıkçı sormuş, “E peki ondan sonra?”
İş adamı cevap vermiş, ” Onun ardından, emekli olup sahilde bir kasabaya yerleşir, sabahları erkenden kalkarak balık yakalamaya gider, ardından eve dönerek çocukların ile ilgilenirsin. Öğlen eşin ile kestirip, akşam olunca da arkadaşların ile bir şeyler içerek, gece boyunca gitar çalıp şarkılar söyleyebilirsin.”
Balıkçı şu cevabı vermiş, ” Zaten şu anda yaptığım şey bu değil mi?”