İnternetin şimdiki haline göre daha ilkel olduğu 2010 öncesi dönemde, forum için birileriyle röportaj yapma amacıyla yazılı sorular hazırlar, kendini ahaliye tanıtmasını istediğimiz kişiye gönderir, gelen cevapları bir akış içinde düzenleyip okuyucuların cevap veren kişiyi bir nebze tanımasını umut ederdik. Dijital çağın zirvesini yaşadığımız bu günlerde artık bu ilkel yöntem pek kullanılmıyor tabi ki youtube, soundcloud, spotify üzerinden sesli ve görüntülü sohbetler ile daha gerçekçi röportajlara erişebiliyoruz. Devrinim ailesi olarak dijital çağı biraz geriden takip ettiğimiz ve aslında içten içe yazılı materyallere derin bir aşk duyduğumuz için (alt yapımız müsaade etmiyor demiyorum da nasıl da güzel uzatıyorum) biz eski usul bu metot ile sitemizin daimi yazarı olan Besim Tonoz bey ile doğum günü vesilesiyle bu görüşmeyi yapıp paylaşmaya karar verdik. Bu girizgah yazısı ile röportajı gerçekleştiren bendeniz, Haşmet ismiyle anılan, epey uzun süredir parçaları bir araya getirmekten çok dağıtmaktan yana sahici bir çaba içinde olan hayalperest şairiniz olarak Besim beyi epey uzun süredir tanımaya ve anlamlandırmaya çalışan biriyim. Umarım bu yazılı beyanatlar sonrası okuyucular olarak sizlerde anlam ve tanımlamalar konusunda fikir sahibi olabilirsiniz.
–Haşmet A.: Besim Bey klasik sorular ile ısınmaya başlayalım derim, bu basit sorular okuyucu için biraz daha ete kemiğe bürünmenizi sağlar kanımca. Yaşınız, yaşadığınız şehir, mesleğiniz hakkında bize kısaca bir şeyler söyleyebilir misiniz?
Besim T.: Ailem 1979 yılının sıcak bir Ağustos akşamı Veliefendi’de at yarışlarını seyrederken, annemi sancılar içerisine sokmayı başarmış ve acilen doğuma göndermişim. Doğumumla birlikte tez canlılığım da başlamış oldu. İlkokul – ortaokul ve liseyi bulunduğumuz semtteki okullarda okudum. Hiçbir zaman çok başarılı bir öğrenci olduğum söylenemezdi. Ancak her zaman edebiyat ve tarihe ilgim vardı. Liseden sonra bir bilişim firmasında çalışmaya başladım. O günden beri halen aynı sektörde devam ediyorum.
-Haşmet A.: Besim Bey, sizde alttan alta bir geçmiş sancısı var, yazılarınızın içerikleri, kullanılan kelimeler, mekanlar hep eskiye ait. Bunu bir amaç uğruna mı yapıyorsunuz yoksa sadece özleminize dayalı kullanımlar mı?
Besim T.: Mazi kalbimde bir yaradır misali geçmişte yaşayan insanların üsluplarını ve tarzlarını seviyorum. Eski kelimeler şu an insanlara her ne kadar ağdalı ve gereksiz gelse de birçok anlamı içerisinde barındırmasından dolayı çok hoşuma giderek bu tarzda konuşmaya gayret sarf ediyorum.
-Haşmet A.: Besim Bey, çok kitap okuyan biri olduğunuzu ben biliyorum, okuyucularımızda bu vesileyle öğrenmiş olsunlar. Hayatınızın belli dönemlerine imza atmış yazarlar vardır diye tahmin ediyorum, bunlardan birkaçını bizimle paylaşır mısınız? Ben şahsen kitapları sıralamaya sokmayı sevmem ama sıralama bağımsız olarak bize çok sevdiğiniz ve tavsiye ettiğiniz 10 kitabı söyleyebilir misiniz?
Besim T.: Herkesin kendi tarzı, sevdiği yazarlar ve hikâyeler vardır. Bu nedenle kimseye illa bu tarz kitaplar okumanız gerekir ya da illa şu yazarı okumanız gerekir diyemem. Sadece kitap okuyucusuna her zaman sorduğum soruyu sorarak yönlendirmeye çalışırım; “ Ne tarz kitaplardan hoşlanırsınız”. Buna göre okuduğum, sevdiği kitapları buna göre tavsiye etmeye çalışırım
Yakın Tarih Konusunda Önerebileceğim Kitaplar;
Lord Kinross · Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu
Andrew Mango: Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu
Şevket Süreyya Aydemir: Suyu Arayan Adam
Şevket Süreyya Aydemir: Tek Adam
Şevket Süreyya Aydemir: İkinci Adam
Mükerrem Sarol: Bilinmeyen Menderes
Mehmet Ali Birand – Can Dündar: 12 Mart – İhtilalin Pençesinde Demokrasi
Can Dündar: Sarı Zeybek
Roman olarak Önerebileceğim Kitaplar:
Sabahattin Ali: Kürk Mantolu Madonna
Ahmet Altan: Kristal Denizaltı
Can Dündar: Lüsyen
Müjdat Gezen: Meşhur Yenikapı Cinayeti
Rıfat Ilgaz: Yokuş Yukarı
Rıfat Ilgaz: Karartma Geceleri
Aziz Nesin: Sizin Memlekette Eşek Yok Mu?
Cemal Süreya: Onüç Günün Mektupları
-Haşmet A.: Besim Bey, günün birinde bir edebiyat dergisi, sizin kullanmayı seveceğiniz şekliyle edebiyat mecmuası çıkartacak olsaydınız, buna ne isim vermek isterdiniz? Hatta biraz daha genişletelim, günün birinde bir kitap çıkartmayı arzu ediyor musunuz?
Besim T.: Aslolan derginin isminden ziyade içeriği olacaktır. Cemal Süreya’nın Papirüs’ünden esinlenerek bir dergi çıkartmaya çalışırdım sanırım. O kadar geniş bir kadro oluşturabilirsek neden olmasın..
Günün birinde bir kitap çıkartmayı arzu ediyorum. Hatta şu an bunun üzerinde çalışıyorum da. Kitap senin belirttiğin üzere “alttan alta bir geçmiş sancısı” üzerine. Nihayete erdiğinde okuyucu ile buluşmasını dört gözle bekliyorum.
-Haşmet A.: Besim Bey, sevgili sizce ne demek? Bir aşkın paydaşı olan iki insanın bu aşkı yaşayabilme ayrıcalığına kavuşmuş olanlarına denen bir hitap mı? Devam sorusu olarak, peki bir aşkın iki paydaşı olmuş ama birbirleriyle paylaşamamışlar için ne demek gerekir?
Besim T.: Ben bu tanım yerine “yâr” kelimesini tercih ederim. Aşkın olması için illa iki paydaşın bir arada olmasına gerek yok zira bunu Nazım Hikmet’in “Tahir ile Zühre ”sinde görebiliriz. Nazım bu şiirde “sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı” diyerek dizelerini yazar. Yâre duyulan aşkta böyledir. Aşk mevhumu bence çok özeldir. Hicran ile dolu anları yaşamak ile vuslat arasındaki yolculuk ve bunları kelimeleri dökebilmek serüveni aşka dairdir.
-Haşmet A.: Besim Bey, edebiyatınıza yön veren anlardan bahsedecek olsaydık, bize yazılarınıza direkt olarak etki etmiş birkaç mühür andan bahsedebilir misiniz?
Besim T.: Yaşamım ve aşk anılarım genellikle 3.şahsın şiirinde bahsedilen kahraman gibi geçti. Bu nedenle hayatımın tamamında kavuşamamanın verdiği özlem, yasak elmayı yemeye çalışmanın heyecanı ile dolu zamanlar. Bu süreçler duygu olarak çok inişli ve çıkışlı olduğu için yazılarımda yada şiirlerimde bu duygu yoğunluğu ile yazmaya çalıştım.
-Haşmet A.: Besim Bey, hangi kitabın yazarı tarafından imzalı ilk nüshasına sahip olmak isterdiniz?
Besim T.: Ben her zaman zarfa değil mazrufa bakma taraftarı oldum. Bu nedenle sendeki gibi bir koleksiyon merakım hiç olmadı. Ancak son zamanlarda kitap hediye eden arkadaşlarımdan ilk sayfaya beni ya da kitabı anlatan birkaç satır karalamalarını istiyorum. Bu beni daha heyecanlandırıyor.
-Haşmet A.: Besim Bey, tanınma arzunuz var mı, meşhur olmak gibi bir şeyi arzu ediyor musunuz? Sanat ürettiğine inanan çoğu kişide bilinmeye, eserinin talep görmesine, kitlelere ulaşmaya dair bir kompleks gözlemleniyor, siz kendinizi bu durumun hangi tarafında görüyorsunuz?
Besim T.: Tanınma arzum yok ancak birisinin benim yazdığım bir eseri okuması ve eleştirmesi çok hoşuma gidiyor. Zaman zaman okuyucuyu sıkıştırarak ondan bilgi almaya çalışır hatta okuması için ısrar bile ederim. Yazıda anlatmak istediğim husus, okuyucu tarafından anlaşılmış mı ya da ne kadar karşı tarafa aksettirebilmişim en çok bunun muhasebesini yapmaya çalışıyorum. Yazmayı ve okumayı gerçekten çok seviyorum. Yazdıklarımı paylaştıkça birisinin hayatına dokundumsa, “beni yazmışsın” demişse benim için en güzel mutluluk oluyor.
-Haşmet A.: Besim Bey, ben insanların gezme görme tercihlerinin karakterlerine dair bir mesaj olmasa bile genel arzularına ayna tutabileceğine inanırım. Dünya üzerinde görmek istediğiniz 5 şehri bizimle paylaşır mısınız?
Besim T.: Güney İtalya’ya gitmeyi çok arzu ediyorum. Özellikle mafya coğrafyasındaki yeme-içme kültürü ilgimi çekiyor. Daha sonra Vatikan’a bir yolculuk ve oradan da Çekya’da ki tarihi yerleri gezmek çok hoşuma gider.
Besim T.: Son olarak bu röportaj için sana çok teşekkür ederim. İnsanın kendi kelimeleri ile kendisini bazen dışarı aksettirmesi zorluklarla dolu oluyor. Okuyucu ne anladı, benim söylemek istediğim anlaşılmış gibi düşüncelere gark olabiliyorsun. Ancak bana verdiğin bu fırsat sayesinde kendimi ilk kez bu şekilde anlatma fırsatı yakaladım. Sana ve devrinim okuyucularına çok teşekkürler. Yeni hikayelerde görüşmek üzere..