29 Ekim 1923’den sonra Cumhuriyet’in ilanı tüm yurtta büyük bir coşku ile kutlandı. Hemen balolar tertip edildi, halk sokaklara dökülerek “Yaşasın Cumhuriyet” diye nümayişe başladılar, toplar patladı… Böyle başlamak isterdim ancak bunların hiçbirisi olmadı. Cumhur, cumhuriyete halen bu kadar uzak bu kadar bi haber. Sadece top atışları müstesna. Ankara, tüm yurtta 101 pare top atışı istemişti. Hatta görev için Trabzon’da bulunan Kâzım Karabekir Paşa top seslerinin sebebini sormuş ve Trabzon Mevki Komutanı Kâzım (Orbay) Paşa’dan topların Cumhuriyet’in ilanı nedeniyle atıldığını öğrenmiş. Tam da bu noktada Paşa’nın ağzından, ‘… Biz bunu konuşmamıştık’ sözleri dökülmüş. Neyse bu işin teferruatı.
Mavi Gözlü Adam’ın dediği gibi genç cumhuriyet az zamanda çok ve mühim hizmetler gerçekleştirdi. Bunları yaparken sadece kanun/kararname/tebliğ çıkartmakla kalmadı. Yazdığı kanunun peşi sıra gitti. Gösterdi, anlattı ve yaptırdı. Tüm yurdu defalarca kez trenle dolaştı. At sırtında köylere gitti sorunlarını dinledi. Sonra yorgunluğa vücudu dayanamadı ve Anıtkabir’de dinlenmeye çekildi.
Hâlbuki Ankara’da ki Sarı Saçlı Dev daha sonra hiçbir hükümetin yapamayacağı şekilde bürokrasinin ve halkının önünde koşmuştu. O kadar hızlı bir şekilde koştu ki gölgesi geride kaldı. Bizler onu yakalamaya uğraşmakla, karşı devrimciler de halen gölgesiyle kavga etmekten geri durmuyor. Bizdeki bürokrasi yapmamak üzerine kurulu olduğu, bir iş olmasın diye bürokratlara ya da mecliste kurullara sevk etmekte başka bir şey yapmadığımız için daha sonra duraklamamamız zaten kaçınılmaz olurdu.
Birçok kaynak, karşı devrimin kendisinin peşi sıra 1939’da başladığını söyler. Ben buna hiçbir zaman kani olmadım. Zira bu Çakır Gözlerin zekâsına hakaretten başka bir şey değildir. Düşünsenize kurduğun sistem senden bir gün sonra çöküyor.
Karşı devrim hep vardı. O zamanın da o kadar güçlüydü ki sadece seslerini çıkartmaktan imtina ediyorlardı. Her zaman istemezükçüler vardı. Biat kültürü ile uyutulmuş, tebaa olmaktan varlığını unutmuş bir topluma “Sen Özelsin” denince kimsenin aklı havsalası almadı. Ben? Ama Padişahım devletlum efendim??
Zaman içerisinde palazlanmaya başladılar ve cumhuru peşlerine katarak halk için, halk ile birlikte hareket ettiklerini söylediler. Bu kadar basit, yüzlerce kez denenmiş ve her seferinde uyutmuş bu oyuna hemen geldik. 1953 yılının 19 Mayısında ilk işaret fişeği atıldı. Kızların etek boyu daha mı kısaydı. Bizim örf âdetimize uygun muydu? Bakanın kendi görüşü olduğu söylendi görevden alındı. 1955 yılında “Ata’mızın evine bomba atıldı” haberi ile ortaya çıktlar. Yıllarca bir arada yaşadığımız Yorgo’lar, Levonlar, Ani’ler, Tanaş’lar düşmanımız oldu bir anda. O kadar gözü dönmüş barbarlardık ki çocuklarımızı emanet ettiğimiz Rum Bakkalın evini yağmalamaktan, evlerine Nazilerden öğrendiğimiz “X” işareti koymaktan geri durmadık. Bir arada yaşayan millettik. Çok sevişiyorduk. Hayır. İçimizdeki din bezirganlığı buna engel olmaktan geri durmadı. Neden? İnsanlara olan sevgimiz haçtan, istavrozdan ya da sünnetsiz olmalarında daha önemliydi çünkü. Papazları yakalayarak büyük bir keyifle sünnet ettik. Büyük bir çoğunluğunu artlarına bakmadan Ege’nin öte yakasına kaçar adım kovaladık. Biz bize kalmaya başlamıştık artık. Artık kendi boğazımızı sıkma vakti gelmişti.
1970’lere gelince Cephe’ler kurduk. Milliyetçi, muhafazakâr kesimler komünist avına çıktı. Bir kez olsa hata, müstesna denilebilir ancak iki kez denendi bu saçmalık. Düşünceleri uğruna binlerce insan heder oldu. Bir hiç uğruna.
1980’de benim bugün halen anlamadığım, ancak okuduğum, konuştuğum kişilerin büyük bir çoğunluğuna göre bu günlerin önü açıldı. Solu tankla ezen bir ihtilalden geriye Allah-Allah nidaları atan MSP, MNP, RP kaldı.
Ve Pandoranın kutusu 2002’de AKP ile açıldı. Başörtülü bacımızı okutmadılar, bizler evlerin kömürlüklerinde namaz kılmak zorunda kalmıştık, camileri ahıra çevirdiler, camide içki içtiler, Kabataş’ta bir bacımızın yanında çocuğu varken çok affedersiniz üzerine işediler diye gelenler, Fetö denen dangalağı içinden çıkarttı, ordu – yargı – basın ele geçirdi, 5 yılda 63 bin Cumhurbaşkanına hakaret davası açtı. Korkuyu zindandan çıkartıp insanların vicdanlarına hapsetti. Önlerine gelen herkesi terörist ilan ettiler. Kendi fikirleri haricindeki tüm düşünceleri yasak sayıp fikirleri öldürmek için ellerinden geleni yaptılar. Kadınları dinimiz baştacı yapar diyenler 2021’de daha 3 ay dolmadan seksen beş kadını şiddetten öldürmekten geri durmadı. Bunu yaparken cumhur hep yanındaydı. Çünkü demokrasi denen garabeti oy çokluğu olarak yutturdular. Yüzde bilmem kaç oy aldığı için herşeyi yapmaya mübah görüp, sokaktaki adama bunu yutturdular. Tüm iyiler kendilerine ait, yapılan haksızlık ve kötülüklerin sebebini en son 1946’da iktidara tek başına gelen Cehape’ye bağladılar. Cumhur bunu hiç bir zaman sorgulamadı. Ama 20 yıldır iktidarda olan sizsizin demedi.
Ve dün AKP’nin Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal, “Hazırlıklarımızı tamamlamamız 19 yıl sürdü ve asıl şimdi başlıyoruz” diye beyanat verdi. Gözümüz aydın.
Hiçbir zaman kız çocuklarının okumasını istemedik. Özgürlük istemedik. İnsanca yaşamak nedir bilmedik çünkü devlet baksın biz tebaa olalım istedik. Din bezirgânları bizi her daim yönlendirdi zira içimizde hep bir yobaz vardı. Biz cumhurlar, cumhuriyeti hiçbir zaman istemedik. Bize her zaman bir beden büyük bir elbise oldu.
İnsanların size olan sevgisini, vefatınızın ardından 83 yıl geçmiş olmasına rağmen sirenler çaldığında halen gözyaşı döken dimağlarda arayın. Birde sizin ardınızdan kaç kişi ağlar onu düşünün.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Atat%C3%BCrk_Devrimleri