Yazar: 22:24 Genel Kafalar

Daphne

Apollon, ırmak kenarında genç ve güzel bir kız görür. Bu eşsiz güzelin adı Daphne (Defne)’dir. Apollon onunla konuşmak ister. Fakat Defne, Apollon’ dan kaçmaya başlar. O kaçar, Apollon kovalar bir taraftan da “Kaçma seni seviyorum” diye bağırır. Defne ise korkuya kapılır ve kaçmaya devam eder. Apollon, Eros ’un okuyla Defne’ye âşık olduğu için bu güzel periyi mutlaka yakalamak istemektedir. Aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir ki Defne, Apollon ’un nefesini saçlarının arasında duyar. Artık kurtuluş imkânı kalmadığını anlayan Defne, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak şöyle bağırır: “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru.” Bu içten yalvarış üzerine göğsünü gri bir kabuk kaplar, kokulu saçları yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzar, körpe ayakları kök olup toprağın derinliklerine dalar, bir defne ağacı oluverir.

Daphne ve Apollon’ un mitolojik hikâyesi böyle anlatılagelir. Mitin sonunda ise Apollon tiradını parçalar “Benim olamadan kaybettim seni. Seni ömrüm boyunca unutmayacağım. Bundan sonra benim ağacım defne ağacıdır, savaşlarda kazananlar bu ağacın yapraklarından çelenkler taksın başlarına. Şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçsin” diyerek ağaçtan kopardığı yaprak ve dallarla kendine başından hiçbir zaman çıkarmadığı tacını yapar.

Masal ya da gerçek. Aşkın peşinden koşan bir adam ve kendisinden vazgeçen bir kadının hikâyesidir bu. Birisini çok sevdiğinde, hatta ve hatta kendinden bile çok sevdiğinde gözlerin kör olur ya, işte o duruma aşk denir. Ama Apollon, Daphne’ yi kazanmak için savaşırken şunu hiç düşünmedi. Acaba O’da beni seviyor mu? Burada da aşkın gözü kördür hikâyesini anlatabiliriz, ancak daha sonraki bir yazıya kısmet, milattan önceden, milattan sonra yaşanan bir hikâyeye dönelim artık.

Yıllar, yıllar önce kalbinin kapısını açtığında, gelecek acı ya da kederden, güvercin ürkekliğinde kalbinin parçalanarak yaşama sevincini kaybedeceğini düşünen bir adam tanıdım. Yaşadıklarını, düşündüklerini, yazdıklarını paylaşan bu adam vuslattan her daim imtina eder, ciddi bir ilişki ile hayatını devam ettirmezdi. Ta ki karşısına “O” çıkana kadar. Ondan dinlediğim ve hatırladığım kadarıyla bir bahar akşamı hasbelkader bir mecliste karşılaşmışlar. Bizimki her zaman yaptığı gibi hayatı, geçmişini, yaşadıklarını anlatmaya başlamış, karşısındaki bayanın pür dikkat dinlemesinin verdiği heyecanla monolog ile geçirmişler o akşamı. Dost meclislerinde, ya da baş başa birçok kez karşılaşmışlar, telefonda uzun saatler konuşup mektup ile de yazışmışlar. Artık sevmek zamanı geldiğini düşünen dostum içinden geçenleri anlatmış. Kadın ise onu dinledikten sonra “ Seninle konuşmak çok hoşuma gidiyor. Beni dinlemeni, adaletli yorum yapmanı, beni güldüren nadir insanlardan birisi olmanı seviyorum. Ama benim hayatımda birisi var. Ondan ayrılmak istemiyorum.” diye cevap vermiş. Artık orada kalamazdım lakin kalbimin bir kısmını da onda bırakmıştım, ne yapacağımı bilemeden hayata eskisi gibi devam ettim. Aşk güzel şey ama acısı uzun sürüyor diye bitirdi hikâyesini.

Daha sonra Hıncal’ın “Seni Beklediğim Kadar” yazısında benzer bir hikâye okudum. Yazıda sevdiği kadının “keşke orada olsaydın” demesi üzerine Adana’ya voleybol maçını seyretmeye gitmesini söylemek istediklerini bir şiirin ilk dörtlüğünde görerek kıza vermesini anlatır.

“Ne hasta beklerdi sabahı

Ne taze ölüyü mezar

Ne de şeytan bir günahı

Seni beklediğim kadar!”

Kız şiiri okuduktan sonra “ Bak iyi dinle. Dünkü satırlar için çok teşekkürler. Herhalde hissettin, ben de senden hoşlanıyorum. Ama senden evvel tanıdığım birisi daha var. Ondan da hoşlanıyorum ve henüz karar veremedim, hanginizden daha çok hoşlandığıma. Ve de şu anda, onu terk etmem için bir sebep yok.” Demesinden sonra umutla, umutsuzluk arasında onu beklemesini anlatır. Bu bekleyiş sırasında şiirin son dörtlüğünü de okur ve cüzdanının içerisinde yerleştirir.

Aylar sonra aniden kızı karşısında görür. Aşağıdaki satırları yazısından aynen aldım.

“Günlerdir seni arıyorum” dedi kız. “Günlerdir seni arıyorum. İşte sana haber. Artık hayatımda hiç kimse yok!”

“Yaa” dedi delikanlı.

“Yaa” dedi sadece.

Kalbi heyecandan ölesiye çarparken, aylardır ölesiye beklediği an gelip çatmışken, ağzından sadece bu ses çıkmıştı.

“Yaaa!”

Cebinde artık iyice eskimiş kartı uzattı kıza. “Sana bir şiirin ilk dörtlüğünü vermiştim ya bir gün” dedi. “Bu da ikinci ve son dörtlüğü onun.” Sonra yürüdü gitti, arkasına bile bakmadan. Kız dizelere bakarken.

“Geçti istemem gelmeni

Yokluğunda buldum seni.

Bırak vehmimde gölgeni

Gelme artık neye yarar!”

Aradan yıllar, çok ama çok uzun yıllar geçti. Delikanlı bugün hâlâ düşünüyor. O uzun, çok uzun bekleyiş aşkını öldürmüş müydü, acaba? Ya da beklerken, ölesiye beklerken hayalinde öylesine bir sevgili yaratmıştı ki, artık yaşayan hiç kimse bu hayali dolduramazdı. O sevgilinin kendisi bile. Hayalindekini yaşatmak için mi, yaşayanı silmişti yani? Yokluğunda bulmak bu mu demek oluyordu?

Ya da. Ya da.

Bir şiirin romantizmine mi kapılmış, bir delikanlılık jesti uğruna, mutluluğunun üzerinden öylece yürüyüp gitmişti, acaba?

….

Bazen bir yolun çıkmaz sokak olduğunu bildiğiniz halde yolun sonuna kadar gitmek istersiniz ya, aynen böyledir aşkın ıstırabı. O sokakta olmak, gördüğün ilk ağaçtan cennetten kovulmak uğruna bir elma kopartmak ve ısırmak. Hepsi bu. Sonrası ise yukarıda anlattığım hikâyelerde olduğu gibi mazi kalbimde bir yara misali hikâyeleriyle dolu.

Dostuma hiç karşılaştınız mı peki dediğimde, “Evet kızı Defne ve eşi ile birlikte bir gün gördüm onları. Eski bir dost diye tanıştırdı beni.” demişti.

Apollon ‘un hoyratlığının cezasını çekiyoruz galiba. Daphne’ den beri lanetimiz belki de.

Kim bilir.

https://peyzax.com/defne-agacinin-mitolojik-hikayesi/

https://www.sabah.com.tr/yazarlar/uluc/2005/05/25/_seni_bekledigim_kadar

http://siir.me/beklenen

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close