Fareli Köyün Kavalcısı (Black Bistro’ya Veda)
Diğer bir sürü mesele gibi bu konu da beklemek ile hallolmayacak, yazının altına bazı birbirinden bağımsız parçalar bırakacağım, nedir bunlar derseniz söyleyeyim hemen, yaklaşık 1 aydır yazmaya çalıştığım bu yazıya elimi her atışımda esas hikaye olma umuduyla sahne aldılar birkaç cümle olarak fakat saltanatları bir yazıya dönüşecek kadar uzun sürmedi, içim el vermedi yok olmalarına o yüzden kaybolup gitmesinler diye mezarlığa bekçi diktim onları.
Gerçeklik algısının iki zıt ucundan tuttuğunuza inanın bir anlığına, farkındalığınızın, hedeflerinizin, hırslarınızın eseri olarak var ettiğiniz ve hak ettiğiniz çok gerçekçi bir tarafınız olduğuna inanın, yakasından sıkı sıkıya tutun onu . Diğer eliniz de boş durmasın bu sırada rengarenk giyinmiş çılgın bir şapkacının elinden tutun, amansız gerçekçiliğinizin tam zıttı bir yanınız olduğuna inanın, kurgusu size ait, kurallarını sizin belirlediğiniz ufak bir evrenin efendisi ilan etmişsiniz kendinizi, bazı geceler gerçekliği kırıyorsunuz sırf keyfini çıkartmak için, sıkıca tutun şapkacıyı kaçmasın.
Siz bu yazdıklarımı düşüne durun bir yandan zira asıl meseleye nasıl geleceğimi bilmediğim ve çok dolu bir zihne sahipken yazdığım kaçık bir paragrafta olsa fena sayılmaz yukarıdaki cümlelerim. Asıl meseleye gelmem gerekirse; 7 yıllık eşsiz bir serüvenin ardından Black Bistro 1 Haziran 2023’de kapandı. Buraya yazarken fark ettim henüz sadece 1 ay olmuş daha kırkı bile çıkmamış aslında. Şimdilik kadim dostumun evinin mutfağında ve benim masamdaki kavalcı figürüyle hayatına devam ediyor barımız ama bir insan ömrü için fazla denecek kadar iyi ve kötü hikayenin esas ev sahibine veda etmek zorundayız şimdi. Çok esaslı bir veda olamayacak çünkü aslında son kez kapısını çekip çıktığım gün kapandığı gün ile aynı olmasına rağmen ben o kapıyı çekerken son çekişim olduğundan habersizdim, insanoğlu çektiği kapıları çekerken iki kez düşünmeli demek ki, hangi kapıyı son kez çektiğini bilemezmişsin. Çokça doğum günü geçirdiğimiz, birkaç eski sevgili, onca flört eskittiğimiz, bir askerlik vedası yaptığımız, on binlerce shot(abartmıyorum), binlerce kokteyl (abartmıyorum) içtiğimiz, güneş doğana kadar tükettiğimiz ruhumuzdan kalan parçaların taksilerle evlere, işlere dağılmasına eşlik eden, imkan veren, evimden çok vakit geçirdiğim barımız artık yok. Yok olan her şeyin canı cehenneme, zihnim tüm bu veda karmaşasıyla savaşırken aşağıdaki mısraları Can Yücel’in sesiyle dillendiriyor bir yandan;
–
Kederli biriyim
Bugün kederli olduğumu sizden saklamayan biriyim.
Kızgın biriyim
Ortaya serpilen bir tutam hüzne tahammülü olmayan.
Küstah biriyim
Yalnızdan daha yalnız olmayı arzulayan.
Artık öylesine biriyim
Barın arkasına saklanamayan.
–
“İnsanlardan nefret etmiyorum, fakat onlar etrafımda olmadığında kendimi daha iyi hissediyorum. -Barfly /Buk” (Kaplumbağa terbiyecisi kadim dostum, günün birinde iki ölümsüz ruh bir bara girmiş ve…)
Meselenin etrafından son kez dönerken, geçirdiğim tarifsiz günlerde bana ev sahipliği yapan harika işletmecilere, mükemmel çalışanlara en hakiki teşekkürlerimi sunuyorum, son birkaç yılın özelindeyse yaptığın harika kokteyller, yatırdığın sayısız kuponlar ve daha nicesi için teşekkür ederim Dodo bey, evlendiğinizde hanımız izin vermezse bizimle görüşmeyi keseceğinizi söylemenize rağmen sizi tanımak bir onurdu. Ve tabii ki buruk da olsa veda edecek bir barı bize armağan ettiğiniz için size de teşekkürü bir borç biliriz Evren bey. Uzun lafın kısası aslında kapıdan içerisini anlamlı kılan her şeyden önce bu insanlardı, birilerini unuttum zannedilmesin diye her birinin ismini yazmadım ama hepiniz iyi ki varsınız. Her şeyin olduğu gibi barın ve yazının sonuna gelirken, birinizin yerinin hepinizden, yazının ithaf edildiği bardan bile daha büyük ve sonsuz olduğunu söylemeden vedama son veremeyeceğim. Karanlığı, parçalanmışlığı, kavgayı, rakıyı ve uzun süre sonra sırtını dayayabilecek birinin daha olmasının rahatlığını paylaşmamı sağlayan ortanca kardeşim Cenk, var ol! Hiç bitmeyecek uzun soluklu idealist sohbetlerin, futbola dair kurulabilecek kaliteli uzun cümlelerin, sevdiğimiz kadınları sessiz anışlarımızın ve daha yapmadığımız onlarca sohbetin ilk ev sahibiydi Black Bistro. Elveda diyelim şimdi birlikte, sesimiz gür çıksın, bardaklarımız ruhu için kalksın ve son bir sarhoşluğa kavuşurken ruhumuz, işte tam Haziran biterken, farewell Black!
‘’‘Koşuyorum durmaksızın, kıpkırmızı bir blöfüm kaldı elimde, bir varışım olmadan koşuyorum.’
Uzunca bir aranın ardından yazmıştım bu satırları, o günün üzerinden de epey uzun zaman geçip gitti. Dönecek bir yeri olmayan kişi ne yapar yorulduğunda, özlediğinde, kaybettiğinde? ‘’
‘’ Zaman mevsimi döndürür, mevsim üstüne yakışan iklimi giyinip kuşanır, toprak bir soğuk, bir sıcak, bir ılıktır. Soğuk bedenlerimizin ebedi ev sahibi toprağa ve ölümün daimi metresi zamana. ‘’
‘’ Hiçbir hatıranın esiri olmak istemiyordum oysa, nereden çıktı bu mezarlıklar müdürlüğü? ’’
‘’ Mermere yazılmasa da bu bir mezar taşıdır, kırkı çıkmadan dikmek zorundaydım, veda etmek esaslı bir meseledir ve ben bu konuda hiçbir zaman iyi olamadım. Veda doğası gereği her neye/kime ithaf edildiyse o şey/biri geride bırakılıyordur artık. Birini yada bir şeyi sevmeyi onun varoluşundan/sahipliğinden ayıran kişi içinse geride bırakılacak bir şey yoktur bu sebeple, veda etmeyi imkansız kılan kişi yaşamı boyunca sırtında mezar taşlarını taşıyacaktır. ‘’
‘’ Türlü meseleler olup biterken, sigara kaç kuruştu harbiden o zaman? ‘’