Yazar: 14:34 Genel Kafalar

İnsanlık…

Sayılar bize gerçeği anlatır. 2+2  =4 denklemi matematikte çoğu zaman doğru bir denklemdir (kuantum müstesna). Sorum 276 sayısı hakkında. Bu sayı bize ne anlatır? Pi değil, sinüs-cosinüs değil. Logaritma ya da termodinamik yasada da yeri yok. Ne özelliği var bu 276 sayısının o zaman?

Dün covidden vefat edenlerin sayısı sadece. Sadece sayıdan ibaret gördüğümüz hayatlar. Ateş düştüğü yeri yakar misali ölen bu insancıkların isimleri, aileleri ya da sevdaları da kâğıt üzerinde ve dünde kaldı. Hiç birimiz sormadık peşi sıra kalanlar ne yer, ne içer. Her artan sayıda düşündüğümüz şey sadece “Çember daralıyor. Götü kurtarmamız gerek” . “Ben” diyen egolarımız ve onun ardında kalan sayı sadece.

Yıllar, yıllar önce Taksim Meydanı daha bozulmadan, Mc Donalds’ın önündeki otobüs duraklarının karşısında, Milliyet gazetesinin web sitesi şu kadar tık aldı diye gösteren bir sayacı vardı. O sayaca bakarken, binada yanan ışıklara gözüm takıldı. Bazı odalar boş, bazılarında hafif bir ışık sızıyordu dışarı, bazılarında ise ışık parlamaları taşıyordu camdan semaya.  O zaman fark ettim her birimizin farklı bir hayatı olduğunu ve farklı gözlerle bu kubbeyi selamladığımızı. Hayat gailesinde kafayı kaldırıp bakmak zor zanaattır. Sürekli olarak bir yerlere yetişmek gerek, ödenmesi – alınması gereken evraklar, faturalar, sorumluluklar. Var oğlu var.

Peki, insan olmanın gereği? Bizler sadece soyun devamı ve çocuğumuza başını sokacak bir evden mi mesulüz. Sürekli geriye giden bir ırkız. Mutant çocuklarımız ile evrimi yeniden yazmaya çalışıyoruz. Zira tek bildiğimiz bu hayatta var olabilmek. Bu uğurda her yol mubah bizlere.  İlerlemeyi sadece bilimde aradığımız ve bu uğurda Marsa, Jüpiter’e yada Peyk’e sürekli birşeyler gönderdiğimiz için asıl meseledan uzak kaldık. Bizleri geliştirecek, ilerletecek mevhum; e=mc2 denkleminde değil. Tarihsel süreçte unuttuğumuz sanatta, kültürde ve kitaplarda gizli. Dünya kötüye gidiyor doğru ama biz onlardan da önce bayrak sallıyoruz bozulmaya. Halbuki bu coğrafya kimleri yetiştirmedi ki. Pardon, onların tamamı Müslümanlıktan önce çıkmıştı bu coğrafyadan.

Sayılara dönelim. TUİK’in verilerine göre 2019 yılında hane halkının kültür için harcama oranı gayri safi hasılanın %1,3’ü. Bu oran AB’nde % 9 seviyelerinde. 2015 yılında Eurostat’ın yaptığı araştırmada Türkiye 33 ülke arasında 27.sırada yer almış. Kazandığının %1,3’ünü sadece kendin için harcıyorsun. O zaman nasıl gelişmeyi bekleyebilirsin ki?

Sanatsız kalan bir toplumun hayat damarlarından birisi kesilmiştir sözünü hatırlar mısınız? Bunun hangi koşullarda söylendiğini. “Tarihalkimaktas” web sitesinden aldığım bilgilerde; 1924’de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası kuruldu. İstanbul Belediyesi tarafından 1927 yılında kurulan Şehir Bandosu gibi birçok kent ve kasabada belediye bandoları oluşturuldu. Bütün bunlara ek olarak, 19 Şubat 1932’den itibaren bütün ülkede kurulan Halk Evleri’nde, Türk folklorunun hemen hemen bütün dallarında derleme, araştırma ve eğitim çalışmaları başarıyla yürütüldü. Tüm bunların yanında, ünlü koreograf ve bale yönetmeni Dame Ninette de Valois 1947 yılında Türk hükümetinin çağrısı üzerine gelerek, Türk bale sanatına önemli katkılar sağladı. Valois, 1948’de İstanbul, Yeşilköy’de bale okulu açtı, bu okul 1950’de Ankara’ya taşınarak Devlet Konservatuvarı’nın bir bölümü oldu. 1957’de ilk mezunları Devlet Tiyatrosu’na girdiler. İlk temsilleri 1960’da Manuel de Falla’nın “Büyüleyen Aşk” balesiydi. 1954‘te İzmir Müzik Okulu, 1969‘da ise İstanbul Devlet Konservatuarı kuruldu… ve daha birçok şey. Savaştan sonra yapmamız gerekn ilk işlerden birisi Senfoni Orkestrası kurmak olmalı desem herkes kafayı sonunda yedi diye bakar değil mi?

Özlediğim 1970’li yıllar. İnsanların birbirlerine hürmet gösterdiği, dinlediği, anladığı ve yardım etmeye çalıştığı zamanlar. Ancak o zamanlara bir günde gelmedi. Cumhuriyet’in banilerinin attığı temellerin üzerine inşa edilen bir toplum vardı çünkü. TRT’nin web sitesinde gösterilen filmlerde gördüğümüz çocukların konuşmaları, diksiyonları bizden bir asır sonraya ait gibi gözükse de 50 yıl geçmişe aitler. Sonra toplum dönüştü kabuğuna çekildi ve herşey değişti.

Birey toplumları yarattık. Elbirliğiyle, kendi kabuklarımıza çekildik. Artık sadece sayılar var. Giden gitsin sen şarkılar söyle içinden tadında. Kültür erozyonu ile birlikte insanlık öldü. Aman bize dokunmasından diyen varlıklar kaldı. Hepimizin toprağı bol olsun.

GÖMÜN GİTSİN…

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Kultur-Ekonomisi-2019-33626

https://ec.europa.eu/eurostat/databrowser/view/CULT_PCS_QNT/bookmark/bar?lang=en&bookmarkId=c546ab74-5e6f-4839-a761-836aa9217b3b

https://tarihalkimaktas.weebly.com/cumhuriyet-doumlneminde-sanat.html

https://talebe.org/talebe-dergisi/insanlik-oldu-mu-30157

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close