Atatürk ölmedi
Yüreğimde yaşıyor
Uygarlık savaşında
Bayrağı o taşıyor
Her gücü o aşıyor
Sabah gösterileri dinlerken gözleri yaşlı küçük bir kız çocuğu bu şiiri okuyordu.
85 yıl önce ölen birini hiç görmemiş bir çocuk, milyonlarca insan gibi onun ardından gözyaşlarını halen tutamıyor.
1899´da girdiği İstanbul Harbiye Mektebi´nde giydiği postalları, 1929’da askerlikten emekli olana kadar çıkartmayan Atatürk hepimizin bildiği üzere siroz hastalığından vefat etti. Ancak onun daha birçok hastalığı vardı.
16-17 Ocak 1912 Derne taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü. Bir harabeden düşen kireç taşı parçası şiddetle yüzüne çarptı ve ömrünün sonuna kadar sol gözünde kalıcı hasar bıraktı.
1914-15 Çanakkale savaşları sırasında tekrar sıtmaya yakalandı. Conkbayırı’ndaki çarpışmalarda bir bombadan saçılan şarapnel parçası kalbine isabet etti. Çanakkale Savaşı boyunca, sıtmanın yanında böbrek rahatsızlığı da çekti. 1917 yılı sonunda o dönemde Veliaht olan Sultan Vahdettin ile Almanya’ya giden Mustafa Kemal Paşa’ nın bu rahatsızlığı daha da arttı. Mustafa Kemal Paşa bu sebepten dolayı Avusturya’nın Viyana şehrine gitti. Bristol Oteli’nde kalan Mustafa Kemal Paşa’nın Cottage Sanatoryumu’nda tedavisi başladı ve Karlsbat’da (Carsbad) da kaplıca tedavisi gördü.
1926’da Bursa’da kulak egzaması nüksetti. Bu nedenle ile sık sık kulak iltihabı geçirdi.
12 Ağustos 1921’de Ankara Polatlı’da cepheyi incelerken atın ürkmesi sonucu düşerek üç kaburga kemiğini kırdı.
1923’te cumhuriyetin ilanından 2 hafta sonra 11 Kasım günü kalp krizi geçirdi.(Bazı kaynaklarda bu tarih 10 Kasım olarak geçiyor) Ankara’da Çankaya Köşkü’nde öğle yemeği yerken fenalaşıp masadan kalkamayan Türkiye Cumhurbaşkanı’nın imdadına Doktor Refik Saydam yetişti. O dönemde odasında zatürre teşhisiyle yatan Latife Hanım’ı kontrol etmeye gelen Doktor Saydam yanında getirdiği morfini Mustafa Kemal Paşa’ya enjekte etti ve Paşa ölümden döndü. Krizi aşırı yorgunluk ve stres tetiklemişti.
İkinci kalp krizi 2 gün sonra Atatürk’ü bu sefer Çankaya Köşkü’nün bahçesinde yakaladı. Köpeği Foks ile oynayan Paşa bahçede kahve içerken bir anda yere yığıldı. Teşhis yine aynıydı; çok çalışmak ve stres kalp krizlerine neden olmuştu.
Üçüncü kalp krizini İstiklal Harbi dönemini kaleme aldığı Nutuk’u hazırlarken geçirdi. Kimi zaman üç gün uyumadığı 1927 Mayıs’ında Atatürk çalışmaları döneminde Çankaya Köşkü’nde üçüncü kriz geldi. Sağlık Bakanı Refik Saydam ve Doktor İsmail Arar’ın müdahale ettiği Atatürk’ün bu sefer çok acı çektiği ve kas gevşetici iğnelerle sakinleştirildiği biliniyor. Ancak Atatürk’ün yaşadığı kalp krizi 23 ve 28 Mayıs’ında kalp spazmı şeklinde nüksetti.
1936 yılının kasım ayında Cumhurbaşkanı bir sabah yüksek ateş ve şiddetli ürpermeyle uyandı. Ateşi 39’du ve vücudunun sağ tarafında şiddetli bir ağrı hissettiğini söylüyordu. Zatürre teşhisi konulan Atatürk bu olayın akabinde beş gün boyunca doktorlar ne dediyse noksansız tatbik etti.
1938’in ocak ayında vücudunda kaşıntı başlayınca tüm düzeni bozuldu ve Yalova’ya kaplıca tedavisine gitti. Bursa kaplıca müdürü Doktor Nihat Reşat Belger’e muayene oldu. Siroz hastalığına ilk teşhis burada konuldu. Doktor Belger anılarında bu olayı şöyle anlatıyor: “Elle yaptığım muayenede karaciğerinin üç parmak kadar büyüdüğünü anladım. Kaşıntının yemek ve içmekle ilgili olduğunu söyledim. O güne kadar kendisine karaciğer rahatsızlığından hiç bahsedilmemiş olan Atatürk üzerinde bu sözlerim sürpriz tesiri yaptı. Ama belli etmeden, ‘Şimdi ne yapacağız’ dedi. Yemek içmekten ne kastettiğimi anlamıştı. Perhize hemen başlaması gerektiğini söyledim. Kaşıntısını azaltacak bir pudra verdim.”
Daha sonra dönemin başbakanı Celal Bayar, Atatürk’ün rahatsızlığının takibini yapan Türk hekimlerine ilave olarak yabancı hekim çağırma konusunu Atatürk’e iletir. Atatürk “Ortalıkta Hatay meselesi var. Hastalığım hariçte duyulursa fena olur.” diyerek bu talebi reddeder. Ama Atatürk’ün hastalığı ilerlemektedir. Bunun üzerine Başbakan Celal Bayar Atatürk’e; “Ecnebi doktoru gelmesine itiraz etmiş, Hatay davası üzerine yapabileceği fena tesirden bahsetmiştiniz. Bizim için en mühim dava sizin sıhhatinizdir. İzin verin de bir ecnebi mütehassıs getirtelim.” der. Atatürk de “Ne yapacaksan yap, çabuk yap. Ben hastayım.” diyerek bu öneriyi kabul eder. Bunun üzerine kendisini tedavi eden doktorlar, Paris Tıp Fakültesinden Prof. Dr. Fiessinger’i davete karar verirler. Paris Büyükelçiliğinin girişimleriyle Prof. Dr. Fiessinger, Türkiye’ye davet edilir. Fiessinger 28 Mart 1938’de Ankara’ya gelir, Çankaya’da Atatürk’ü muayene eder ve Atatürk’e şunları söyler: “Sizi tedavi edeceğim. Fakat benden evvel siz kendi kendinizi iyi edeceksiniz. Siz muhteşem zaferler kazanmış büyük bir komutan olabilirsiniz. Şimdi ben sizin komutanınızım ve tedavi konusunda bana yardım edeceksiniz.” Dr. Fiessinger’in konuşması Atatürk’ün hoşuna gider ve ona; “Yaparım.” der. Doktor ilave eder: “Benim tayin edeceğim zamana kadar alkol yok. Şezlongda uzanmış kalacaksınız. Bu vaziyeti hiç bozmayacaksınız; yemek içmek hakkında tavsiyelerimi de tutacaksınız.” Atatürk bu sözü vefat ettiği güne kadar tutar ve ağzına bir damla alkol koymaz.
Prof. Dr. Fiessinger, Türkiye’ye ikinci kez 8 Haziran 1938’de gelir. Savarona yatında Atatürk’ü muayene eder. Bu muayene sırasında İç İşleri Bakanı Şükrü Kaya da vardır. Muayene sonrası doktorlar raporlarını hazırlarken Atatürk, Şükrü Kaya’ya; “Bu akşam Dr. Fiessinger senin davetlin olsun. Baş başa konuşursunuz. Ama her şeyi, her şeyi konuşursunuz.” der. Şükrü Kaya akşam, Atatürk’ün sağlığı ile ilgili tüm soruları sorar. Dr. Fiessinger; “Şimdi, hepimiz kazaya uğramış bir geminin içinde bulunuyoruz. Başımıza gelecek felaket beni de sizin kadar müteessir etmektedir. Atatürk, tıbbın müdahalesi ve tabiatın yardımıyla daha iki sene yaşayabilir. Tıp tarihinde bunun misalleri çoktur. Fakat şimdi yata döneriz, barsak veya beyin kanamasından Atatürk’ü ölmüş de bulabiliriz. Onun için siz Cumhuriyetin selameti için icabeden tedbirleri şimdiden alınız.” der. Şükrü Kaya, Atatürk’ün her şeyi konuşursun demesinin sebebini Dr. Fiessinger’in ağzından öğrenmiş olur.
Sonrası malum. Peki bu kadar hasta olduğunu bildiği halde neden tedavi olmadı ya da neden tedavi edemediler?
1 Ocak 1938 Cumhuriyet Gazetesi’nin sürmanşetinde “Romanya’da yahudilere karşı alınan şiddetli tedbirler” ,alt haberlerde “Japonya ağır şartlarda Çin’e sulh teklif ediyor” haberleri vardı https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-01-01/1
12 Mart 1938 Cumhuriyet Gazetesi’nin sürmanşetinde Alman orduları Avusturya’ya girdi haberleri vardı https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-03-12/1
31 Mart 1938 Cumhuriyet Gazetesi’nin sürmanşetinde “Franko, Aragonda kumandayı bizzat eline aldı ve bir çok şehir zaptedildi” ve “Atatürk’ün sıhhati” haberleri vardı. https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-03-31/1
8 Ağustos 1938 Cumhuriyet Gazetesi’nin sürmanşetinde Sovyetler, Japonları hudut dışına attıklarıklarını bildiriyorlar haberi vardı. https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-08-08/1
1937 yılından itibaren dünya siyaseti karışmaya başlamış, dünya savaşının ne zaman çıkacağı konuşulmaktayken Hatay’ın vatana katılması ile o kadar meşguldu ki, doktorların tedavi olmanız gerek telkinlerine “Hatay sorunu çözülmeden beni tedavi edemezsiniz” diye cevap veriyordu. Bu arada Atatürk’ün kan grubu bilinmez, bunun nedeni ise “Kan alacağım diyerek, beni uyutacaksınız ve hastaneye yatıracaksınız” demesidir. Prof. Dr. Fiessinger, 28 Mart 1938’de Atatürk ile konuşmasında “Sizi tedavi edeceğim. Fakat benden evvel siz kendi kendinizi iyi edeceksiniz. Siz muhteşem zaferler kazanmış büyük bir komutan olabilirsiniz. Şimdi ben sizin komutanınızım ve tedavi konusunda bana yardım edeceksiniz.” dedikten sonra şunu da ilave eder. ” Diğer doktorlarınıza yaptığınız gibi benim sözümü dinlememezlik yapmayın.” ve 40 gün istirahat verilir. Bu sürede Atatürk, Larousse Medical kitabında siroz hastalığınını okur ve hastalığının çaresinin olmadığını öğrenir. Ancak bu istirahat nedeniyle batı basınında Atatürk’ün çok hasta olduğu, her an ölebileceği haberleri yapılıyordu. 18 Mayıs 1938’de İngiliz Daily Telgraf Gazetesi Atatürk’ün ölmek üzere olduğu haberini okuduktan sonra, önce 19 Mayıs törenlerine, daha sonra Mersin’e askeri kıtaları denetlemeye gider. Hasta ve yorgun haliyle 4 gün Mersin ve Adana bölgesinde ziyaretller, toplantılar yapar ve demeçler verir. Ankara’ya yola çıktıklarında Kılıç Ali, Celal Bayar’a telgraf çeker. “Dönüyoruz, yürüyemeyebilir. Önlem alın !..
Hatay’ı kazanmıştı ancak belki de bunun etkisi ile hayatını kaybetti. Tarihçiler bu dönemi anlatırken “Atatürk’ün ölümle dansı” diye bahsederler.
Ondan sonrası halen tufan. Atatürk nefreti ile dolu olanlarla, yüreği ATATÜRK sevgisi ile dolu olanlar arasında bitmek tükenmek bilmeyen savaş halen devam ediyor. Savaş nasıl biter diye sorarsanız bunu Atatürk’ün ardından halen ağlayan kız çocuğunun gözyaşlarında görebilirsiniz.
19-23.10.1938 tarihleri arasında Atatürk’ün kriz geçirdiği haberleri;
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-10-19/1
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-10-20/1
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-10-21/1
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-10-22/1
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-10-23/1
09.11.1938 tarihinde Atatürk’ün kriz geçirdiği haberi;
https://www.gastearsivi.com/gazete/cumhuriyet/1938-11-09/1