Yeni bir hikâyeye başlamanın garip bir hazzı vardır. Bildiğin bir yazarsa eski kitaplardan kendine göre çıkarımlar yaparsın. Bu adam hep böyle zaten dersin. Beğendiğin ya da beğenmediğin huylarıyla. Daha önceki alışkanların peşini bırakmaz. Taraf tutar gibi yazar tutmaya başlarsın. Belki de hep iyi taraflarını görürsün sadece hiç yanılmadığını kendine göstermek için. Aynı evli bir adama başka bir kadının da ilgi göstermesi gibi bir şeydir bu. Bu kadar yıldır satıyorsa adam demek ki iyi bir şey yazıyor ben anlamıyorum dersin.
Yeni bir kitabı seçerken, zarfa değil mazrufa mı bakarız yoksa kapak mı çeker bizi sadece. Kapakta gördün alacalı bulacalı renkleri, adam da biraz yakışıklı al plajda oku, cafede oku; ki genç yazarları da destekliyor sansınlar. Eğer zarf değil mazruf ilgini çekiyorsa hikâye o zaman başlıyor demektir. Kapağı açtıktan sonra saman kâğıdın kokusunu duyarsın. Okuduğun bir cümlede dalıp gidersin. Her hikâyeyi sevmeye bilirsin. Tüm hikâyeler de mutlu sonla bitmeyecektir. Ki bitmek gibi bir zorunluluğu da yoktur zaten. Sen bu kadar tarafsız bir şekilde davranmışken eğer yazar sana yaşadığı anıları, dimağını açıp senin onları yaşamanı sağlayamıyorsa koşarak uzaklaş ordan. Seni hiç hak etmemiştir. Her zaman yeni bir kitap bulabilirsin. Her zaman sana hikâyeler anlatacak birilerini de. Ancak kendini hak etmeyen bir kitaba/yazara değer verirsen o zaman sen-sen olmazsın…