İnternet dizisi çağıyla bir noktada yollarımız kesiştiği için kesinlikle çok şanslıyız. Hikaye içinden çıktığı kültürü ne kadar yansıtabiliyorsa o kadar gerçek olabiliyor ve bu gerçeklik kıstası belli başlı statükolara takılmadığı zaman karşımıza kaliteli işler çıkabiliyor. İnternet dizileri, içinde bulundukları mecranın kısıtlamasız ve sorgulamadan uzak ortamında yaratıcı kişilerin sınırlarını keşfetmelerine müsaade ediyor. Bu mecranın gözbebeği youtube ile başlayıp kendini BLU Tv bünyesine taşıyan ‘ S1F1RB1R Bir Zamanlar Adana’da ‘ taşıdığı ruh, yansıtabildiği kültürü ile çok kaliteli bir iş olarak karşımızda.
Hikayeye değinmeden önce, bölümler 15 ile 30 dakikalık uzunluklarda değişiyor, 3’er bölümden 3 sezon var. İlk 2 sezon youtube, 3. Sezon BLU TV üzerinden yayında. Bildiğimiz tv kısıtlamasından kurtulup özgürlükçü bir yapım olmanın yanı sıra S1F1RB1R ‘i farklı kılan şeyler elinde çok gerçekçi bir hikaye barındırması ve bunu cıvıklaştırmadan izleyiciye sunması, içinde ölüm var, küfür var, silah var, fuhuş var, uyuşturucu var. Çok başarılı tasvir edilen getto kültürü var. Adana’nın sosyokültürel yapısını, oranın en sert mahallerinden biri etrafında sağlam bir tasvirle izleyiciyle buluşturması var. Kulaktan dolma bilgilerle, okuduklarımızla, eşten dosttan duyduklarımızla tam olarak hayal edemediğimiz Adana’nın sokak kültürüyle yüzleşebiliyoruz. Suçun alternatifinin olmadığı sokaklarda yetişen gençler etrafında dönüyor hikaye. Burada acaba bu karanlık dünyayı meşrulaştırma ya da olanı biteni yumuşatma var mı dizinin içinde diye düşünürken öykünün ilk anından başlayarak konuya dahil olan herkesin ödediği ağır bedeller ile yüzleşiyoruz. Dram ve kayıplar bu yönüyle önemli bir katalizör oluyor hikaye içinde. Öykünün ortasındaki karakterler içlerinde yetiştikleri dünyanın kendi ve çevrelerindekiler üzerinde yarattıkları ağır haksızlıklara mücadele etmeye çalışıyorlar. Bu mücadele içinde suça dahil oluyorlar ama kendilerince çektikleri ahlaki çizgilerle, mesela uyuşturucu ile mücadele ederek, mesela bulundukları mahalleyi suçtan uzak tutmaya çalışarak kendilerine bazı etik kodlar ediniyorlar. Yaptıkları her icraat bir sonraki adım için kendilerini temize çekmeye çalışmak aslında ama her seferinde başka bir eylemin adımını atmış oluyorlar ve döngü bu şekilde devam ediyor. Büründükleri bu rol bende bir anti kahraman imajı yaratmalarına sebep oldu. Anti kahramanların doğuştan yönelişleri yoktur, net iyi ya da kötü çizgisinde değildir, içinde bulunduğu çevrenin etkisiyle harekete geçer, küresel bir amaç gütmezler. Kendi etraflarında olan biten haksızlıklarla şekillenirler. Dokunabildikleri insanları koruma içgüdüsüyle, kendi etik kodlarını oluşturup öyle hareket ederler. Ben S1F1RB1R ‘in öyküsünün ortasındaki Savaş Satış, Cihangir Ceyhan ve Özgür Meriç karakterlerinden başlayarak etraflarında barınan herkeste bunu net olarak gördüm ve en çok hoşuma giden şey sanırım bu oldu. Yıllar önce Sons Of Anarchy dizisini izlerken aynı hisleri yaşamıştım, mesele net iyi ya da kötüyü barındırmak değil, kaosun ıskalamadan değdiği hayatları değiştirmeye çalışmak, değiştirememek ve sonunda mücadeleyi ama kirli ama suçlu yollar ile ölüm-kalım savaşına çevirip hayatta kalmak. Yalnızca ana karakterler özelinde değil, çevrelerinde bulunan, düzen içine mahkum mazlumları kollamaya çalışarak bunu yapmaya çalışmak. Dünyayı değiştirememe ama içinde yok olup gitmeye ayak direme hikayesi aslında bu. Çok içgüdüsel, çok hayatın içinden bir mesele olarak insanı yakalıyor. Müzikleri, estetik çekimleri ve gerçekçiliğiyle umarım aynı şekilde devam eder.
Haşmet ATEŞER