Yavuz Selim Tut/
Bu hayat meşgalesinde herkesin bir yükü var sırtında taşıdığı. Kiminin boyun büktüren aşk acıları, kiminin baş eğdiren bıçak yaraları, ötekinin sorumlulukları, berikinin özlemleri, hepimizin vicdan azapları…
Kimi tüy kadar hafif yükünü sahra çölü gibi uçsuz bucaksız sanar, altında ezilir. Kimi, dünyaları vurur sırtına da bir gün olsun of demez. Şiddeti, derinliği, acısı, sızısı farklı da olsa öyle yada böyle her sırt bir yükle kertilmiştir.
Benim yüküm de sensin galiba. Ne zaman yorgun düşsem aklıma sen geliyorsun çünkü. Ağladığın, bağırdığın, gitme dediğin zamanlar değil ama en güzel gülüşünle ismimi söyleyişin, yüzüme dokunuşun, utangaç bakışın… Cenneti tahayyül etsem, ancak bunlarla tasvir edebilirim ama nasıl oluyor bilmiyorum elmas gibi muhteşem bir güzellik bıçaktan keskinleşiyor da taşınması zor bir yük haline geliyor. Sen de bilmiyorsundur eminim, düşünmemişsindir bile. Hoş, düşünmenin kimseye bir faydası da yok. Sen bunları düşünme zaten, senin düşünmen gereken sadece yaşayacağın güzel günler. Zor olan her şeyi bana bırak, ızdırapları, pişmanlıkları, çaresizliği. Beni düşünme, benim kalbim taş, benim ruhum yok. Farzet ki hissiz bir bedenim. Sen sadece mutlu ol, tüm güzellikleri tak peşine. Mesela ağla, ama sadece mutluluktan. İnsanları sev, kendini üzmeyecek kadar. Allah’tan tek dileğim mutlu olman.
Söyleyecek çok şeyim var aslında ama o kadar derinlerde saklanıyor ki çıkıp kendini göstermeye mecali yok. Bu yükü taşımak kolay değil anla beni, bakma böyle masal gibi anlattığıma. Sızlanıyorum falan da sanma sakın, ben yükümü seviyorum, sırtımdaki nasır senden kalan son parça bende. Bu kahpe oğlu kahpe dünyaya eyvallahım yok ama bazı şeyler anlatılamıyor işte…
Ne diyordu Cahit Zarifoğlu, “Aklımdan çıkmıyorsun dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.”
@yavuzselimtut