Yazar: 23:28 Genel Kafalar

Son Cıkıs…

Toplumlarda tüm ihtilaller kanlı olmuştur.

Fransa’da devrimden sonra 170 bine yakın insan idam edildi veya iç savaş ve çatışmalarda öldürüldü. 1792’de başlayan ve 1815’te biten devrim sonrası savaşlar neticesinde 5 milyondan fazla insan hayatını kaybetti.

Rus Devrimi sırasında 7 ila 12 milyon arası insanı savaş, yargısız infaz, kıtlık, terör ve hastalık yüzünden kaybeden yeni cumhuriyet ağır bir yara aldı. Rusya’da I. Dünya Savaşı ve iç savaşla birlikte yaklaşık on yıllık yıkımının bir sonucu olarak en az 7 milyon sokak çocuğu ortaya çıktı. Beyaz göçmenler olarak bilinen yaklaşık 2 milyon kişi ülkesini terk etti, göç edenlerin çoğunluğu eğitimli kişilerden oluşuyordu. Rus ekonomisi savaşla harap oldu, fabrikalar ve köprüler yıkıldı, hayvanlar ve hammaddeler yağmalandı ve makineler hasar gördü.

Çin Devrimi döneminde 10 milyon kişi doğrudan öldürüldü, 30 ila 45 milyon kişi ise kıtlık nedeniyle yaşamını yitirdi. “Karşı devrimci “ olarak nitelenen 20 milyon kişi ise ömürlerinin önemli bir bölümünü Çin komünizminin vahşetinin sergilendiği ceza evlerinde geçirdi. Pek çok köylü kollektivizasyona (Çiftçilerin paylarını birleştirerek büyük bir çiftlik oluşturması ve burada bir arada çalışarak meydana gelen kârdan pay alması üzerine kurulu tarım politikası) direndiği için öldürüldü, üniversite profesörlerine ise insanlık dışı işkenceler yapıldı.

İspanya tarihinin en acı yüklü sayfaları olan iç savaş ve diktatör Franco rejiminde her iki taraftan da (cumhuriyetçiler ve milliyetçiler) 200 bine yakın kişi hayatını kaybederken, bunların arasında cumhuriyetçilerden yaklaşık 130 bin kişi kurşuna dizilmiştir.

Peki, bizler İstikbal mücadelemizi verirken durum neydi?

İstiklâl mahkemelerinin verdiği idam kararı resmi kayıtlara göre gerçekleşen infaz 1,054, isyan bölgesi dâhil ikinci ve üçüncü dönem mahkemelerin verdiği azami infaz sayısı ise 576’dır. Toplamda bütün idam kararlarının sayısı 1.630 kişidir. Bunların da büyük bir çoğunluğu savaştan kaçan asker kaçaklarına dair idam kararlarıdır.

Türk toplumu kendi bağımsızlığını kazanırken herhangi bir bedel ödemedi. Bedel ödemediği içinde kazandığı hakların ne kadar kutsal ve değerli olduğunu kavrayamadı. Kavrayamadığını da her geçen gün, tekrar ve tekrar celladına âşık olduğunu gösterircesine hatırlatıyor.

Diğer devletlerin yüzlerce yılda gerçekleştirmekte zorlandığı,kan ve gözyaşı ile gerçekleştirdiği devrimlerin 10-15 yılda yapılmış olması, bunların halk nezdinde değersiz, gereksiz, istemediğimiz şeylerin bize zorla dayatılması olarak algılandı. Bu nedenle devrimleri onlara rağmen, ya da onu sevdiği için yaptıkları kişi (Mustafa Kemal ATATÜRK) vefat edince herkes kendi bölgesine çekildi. Kimileri kendilerine göre bir Kemal yarattı ona tapındı, kimileri de onun yapmak istediklerini yerden yere vurarak kul olma özlemlerini gösterdiler.

Onun tek isteği, söylediği şu cümlede gizliydi “Eğer bir gün, benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin” yani her zaman aklınız ve fikriniz ile hareket edin, gökten inme doğmalar ile değil.

2023 yılında Cumhuriyet’in 100. Yılını kutluyoruz. Yılbaşından beri kutlamalar devam ediyor, görsel sanatlarda, yazılı ve görsel basında Cumhuriyet’in nimetleri bizler tekrar ve tekrar anlatılıyor demek isterdim, ancak son bir haftada birkaç şirketin yaptığı reklam – film ve gösterileri haricinde hiçbirşey yok. O kadar yok ki; Cumhuriyet gösterileri, bizleri arkamızdan hançerleyen ümmet kardeşlerimizin yasları nedeniyle gelecek aylara erteleniyor. Ancak 100.yıl Cumhuriyet’inin kutlanacağı bir 29 Ekim bir daha olmayacak.

İster karşı devrim 1939’da başladı denilsin ister 1950. Devrimlerin bekçisi olamadığımız için hiç birimizin günahı yok mu? Karşı cenah her geçen gün cepheleri istila ederken biz ne yapıyorduk? Sadece kendi penceremize Türkiye ve Atatürk bayrağı asarak, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek mi Cumhuriyet’i savunacağımızı sanıyoruz? Cumhuriyet’i kuran banilerimiz bizlere bilimi ve aklınızı kullanın derken, bayrak ile rüzgâr deneyini düşünmediklerini var sayabilir miyiz, acaba başka bir şey mi demek istemişti?

29 Ekim 2023 Pazar gününe kadar bizlerde biçare bir şekilde kendi cumhuriyetimizi kutlamamıza izin versinler diye mi bekledik? Üzerimizdeki bu ölü toprağını ne zaman atacak, ne zaman bizlerin sahip olduğunu bu nimetleri kaybetmemek için savaşmamız gerektiğini anlayacağız?

Önümüzde zor ve yılgın yıllar bizleri bekliyor. Tek bilmemiz gereken gerçek şu. Bir daha bu topraklara bir Mustafa Kemal ATATÜRK daha gelmeyecek. Bizler gerçekten onun askerleri isek, yapmamız gereken yegâne şey onun fikirlerini öncelikle bizlerin benimsemesi ve bu fikirleri çocuklarımıza, torunlarımıza aksettirmektir. Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır demişti, o zaman bizde görevlerimize sahip çıkalım. Vatan savunmasının sadece silahla olmayacağını, kalemin gerektiğinde en büyük silah olduğunu hatırlayım. Tarihimizi bilelim, doğru ve yalın bir şekilde bunu tekrar ve tekrar anlatalım.

Eğer başaramazsak;

İkinci yüzyıla girerken, cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kalelerinin zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olarak görebiliriz. Bütün bu şerâitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde oldukları için, bizler bir grup azınlık bunu sadece elem ve kederle seyrediyor halde bulunabiliriz. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap halinden kurtulma umudunu kaybetmiş olacaktır.

Sizlere soruyorum

Defalarca dinlediğiniz söylevdeki görevinizi yerine getirebilecek misiniz? Atamıza verdiğiniz sözü tutabilecek misiniz?

Bizlere “Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!”

dediğinde verdiğimiz cevap;

“İstiklâl ve Cumhuriyetimizi korumak gerektiği zaman, içinde bulunacağımız durumlar ve şartlar ne olursa olsun, kudret ve cesaretimizi damarlarımızdaki asil kandan alarak, bütün engelleri aşıp her güçlüğü yenmek azmindeyiz. Türk gençliği olarak özgürlüğün, bağımsızlığın, egemenliğin, cumhuriyet ve devrimlerin yılmaz bekçileriyiz. Her zaman, her yerde ve her durumda Atatürk ilkelerinden ayrılmayacağımıza, çağdaş uygarlığa geçmek için bütün zorlukları yeneceğimize, namus ve şeref sözü verir, kendimizi büyük Türk ulusuna adarız.” olmuştu. Şerefimiz  ve namusumuz..?

Peki, o zaman ayağa kalkmak için ne bekliyoruz?

Atamın şu sözleri ile bitirelim;

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümid etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.

İkinci yüzyılda Türk ulusunun devam etmesi dileğiyle….

https://tr.wikipedia.org/wiki/Rus_%C4%B0%C3%A7_Sava%C5%9F%C4%B1

https://tr.wikipedia.org/wiki/Frans%C4%B1z_Devrimi

https://tr.euronews.com/2016/05/16/cin-kultur-devrimi-toplu-cinayetlerin-50-yil-donumu

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0stikl%C3%A2l_mahkemesi

https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/3756/#:~:text=O%20%C3%A7ocuk%20tabiat%C4%B1n%20%C5%9Fim%C5%9Feklerinden%2C%20y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1mlar%C4%B1ndan,kas%C4%B1rgad%C4%B1r%2C%20d%C3%BCnyay%C4%B1%20ayd%C4%B1nlatan%20g%C3%BCne%C5%9Ftir.%E2%80%9D

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close