Yaşanmışlarımızdan kurtulmak istediğimiz zamanlarda farklı dünyalara dalarız bir anda. Son zamanlarda Dokuz – On yedi arası mesai içerisinde olan beyaz yakalıların genel isteği oldu bu belki de.
Mesai saati içerisinde sevdiğimiz kişiyi bırakarak farklı hülyalarda, özgürlüğe kavuşma arzusu ile dolduğumuz zamanlarda, kendimize yeni avlar arayarak, bulunduğumuz dar alanlardan çıkabilme arzusuna kapıldığımız zamanlar.
O esnada, tarantulanın eşini yemesi gibi seremoni ile avın peşine düşer ve onu yiyerek kendi benliğimizi doyurmanın tarifsiz ıstırabı ile yüzleşiriz bir anda. O sırada avın kim olduğu, nedeni, nasılı önemli değildir. Sadece zehrimizi boşaltabilme arzusu ve timsah gözyaşları kalır ardımızda.
Sevdiğimiz kişi ile beraberken yaşayamadıklarımızı arzularız avımızda, kadın ya da erkek olduğumuzun hissedilmesi, övülmek, onaylanmak ve şehveti bastırmaktır isteğimiz. Tüm bu süreçte karşı taraftan tek beklentimiz ise kapılıp gitmemesidir, zira birde onun kalp kırığıyla uğraşmak istemezsin. İsteseydin yanında bulunan şahsın gözyaşlarını tedavi ederdin bu süreçte. İstediğin sadece, daha iyisi var mı? Benim halen giderim var mı telaşıdır. Hepsi bu.
Ben kimim diye başlayan yolcuğun, evrenin tek hâkimi olarak nihayete erer.
Bu döngüye girdiğine göre, yanımda dediğin kişi yok ve hiç olmayacaktır aslında. Belki ona, belki kendine son bir şans vermek için başladığın bu yolculuklarda farklı hayatları görmek ve takdir edilme duygusu benliğini o kadar sahiplenir ki kendini bir anda her şeyi yapmaya muktedir, kendini cihanın halifesi olarak görürsün.
Avını, artık ihtiyacın kalmayan bir obje olarak gördüğün için, kendinden uzaklaştırma vakti gelmiştir. İdam sehpasında altındaki sandalyeyi tekmelemek ve mesaiye dönmek için hiçbir sebebin yoktur. Bunu yaparken zevk almadığını söylemek mümkün olabilir mi?
Ama olmaz. Zira yaşadıklarını, aldığın zevkleri yanındaki vermiş olsaydı farklı tenler aramaz, onların dünyalarına girmek istemezdin hiçbir zaman. Tekrar aynı döngüye girdikten sonra elinde kalan sadece, boşluk, tatminsizlik ve hicran olacaktır.
Hades’in Persephone’a aşkı gibi bir hayat süreceksindir artık. Zira farklı hayatlarda baharı görmüşsündür.
Yaptığımız seçimler benliğimizi değil yolumuzu belirler. Benliği belirleyen karakterdir. Bu nedenle yaşadıklarımızdan pişmanlık duymanın ya da üzülmenin anlamı da gereği de yok. Herkes kendi büyüttüğü hayatın meyvesini yer.