Bugün, Dünyadaki varlığımın 31. yıldönümü olmasına 48 saat kala, şöyle bi bakıyorum da..!
Dolu dolu bir ömür ancak sadece koca bir geçmiş.. Bugüne benimle gelen, kalan tek şey tecrübelerim… Sanki hiç sevilmemiş, hiç başımı yaslayacak bir omuza rastlamamış gibi! Halbuki ne çok sevmiştim bir vakit…
Hayatta hep böyle değil mi biraz?! Güvenmek güvenmemeyi, sevmek sevmemeyi, değer vermek bir daha kimseye o kadar değer vermemeyi öğretmiyor mu?! Her şey sanki aksinin varlığını öğrenmek için yaratılmış gibi.
Bir yerlerde okumuştum; her şey ama her şey ancak aksiyle varolur diye. Gündüz geceyle, güzellik çirkinlikle, iyi kötüyle gibi gibi… Sanırım öğrenmek için de aksine ihtiyaç duyuyoruz. Ama yönümüz neden hep pozitiften negatife! Gerçi sayısalcılar bilir akış hep çoktan aza doğrudur değil mi!
Konumuza dönecek olursak; ben, bugün Dünyadaki varlığımın 31. yıldönümü olmasına 48 saat kala, şöyle bi bakıyorum da, yapayalnızım!
Başımı yaslayacak bir omuz, gerçek bir dost, ne zaman sıkışsam yetişecek, kendimi sevmediğim zamanlarda beni sevilebilir olduğuma ikna edecek BİR Allahın kulunu bile taşıyamamışım bu güne. Hep; sevmemeyi, güvenmemeyi, dert anlatmamayı, kendi başının çaresine kendin bakmayı, her yere kendin koşmayı, yardım istememeyi, minnet etmemeyi, kendini ezdirmemeyi, yani kısacası o nefret ettiğim GÜÇLÜ OLMAyı öğretmiş insanlar bana.
Ben artık, Dünyadaki varlığımın 32. yılına giriş yaparken, MUTLU OLMAya karar veriyorum! İnsan yalnız da mutlu olabiliyormuş artık öğrendiğime göre; bu yolculuk her nerde ve ne zaman bitecekse, o güne kadar, bana öğretilenlerle mutlu bir şekilde yürümeye karar verdim!
Seneye haber veririm hâlâ mutlu muyum diye(😅), yine burada görüşürüz…