Uyanmadan önce ki son evredeyim. Sabah saatlerine doğru rüyanın en afili halinde çişin gelip, el yordamıyla klozeti ararsın ve tekrar uyumadan önce bir süre geçer. Aynen oradaki aptallık halindeyim. Uyusam olmuyor, gözler açık zaman geçmiyor.
Eski zamanlarda âlimler rüyada İstihareye yatardı. Ertesi sabah istihare yorumuna göre Padişah’ lara rüya yorumunu aksettirip, gerekirse bir mezar yeri gösterir ve fethin anahtarını sunarlardı onlara.
Benim istiharem geceleri değil, kişilerin gül cemalini görünce düşüyor aklıma. Gördüklerimi, hayat nehrinden aldığım iksir ile birleştirerek sunuyorum karşımdakine. Ben âlim olmadığım, karşımdaki de tebaa dan olduğu için kellenin gitme korkusu olmadan yapıyorum bu hizmeti.
Kişileri tenkit etmenin zor olduğu zamanlarda, birde karşındakinin beş dakikada sırlarına / hayatına vakıf olamayacağının zannı da birleşince daha karışık bir denklemde çözüm yapmak gerekiyor. Hâlbuki “Gözler her zaman kalbin aynasıdır” ve o ışık huzmesinden geçtiğinde insanın içine yolculuk yapabilirsin. Zaman diye bizim yarattığımız canavar bizlere farklı öğretseydi saat-dakika-saniye denklemini ya da 24 saat yerine farklı saatlerde yaşasaydık gene aynı tepkileri aynı şekilde mi verecektik.
Bilmediğin sularda yüzmek her zaman zordur. Ne kadar iyi bir yüzücü olsan da, ne kadar antrenmanlı da olsan bir kramp a bakar sadece suda balıklarla birlikte dipte yüzmen. Tek yapman gereken itidali bırakmadan, dalga geçmeden kula atmaktır. Bunu yaptığın sürece devam edersin.
Belki de yapmam gereken bizden istenilen akıllı – uslu – oturmayı kalkmayı – konuşmayı bilen kişi haline dönmektedir. Buna dayanma ihtimalimin 5 dakika bile olmayacağını bilsem de, neden kalıplara girmek ve standart kişiler gibi olmak zorunda olduğumu anlamam gerek. Zira tanıdığım yada tanımadığım herkese fikirlerini sansürsüz, yalın, “hızlı” ve dilediği gibi anlatmasını söyleyen ben zincire esir olabilir miyim.?
Son olarak Woolf’un kitabında rastladığım Tennyson’ın dizelerine söz veriyorum.
Kalbim şakıyan bir kuş gibi
Su verilmiş bir sürgünde yuva kuran;
Kalbim bir elma ağacı gibi
Dallarını güdük meyvelerin eğdiği;
Kalbim gökkuşağından bir kabuk gibi,
Durgun bir denizde kürek çeken,
Kalbim bunların hepsinden daha mutlu,
Çünkü aşkım geldi bana.